jungsu
bu gün okula gelmiyorum jiseokjiseok
niyeymis o?jungsu
boş verjiseok
bir şey mi oldujungsu
yokjiseok
yalan söylemejungsu
daha sonra konuşalım tamam mı
babam çağırıyojiseok
tamam
☹️"Jungsu yarın okula gelmeyeceğini söyledi." Yatak başlığına sırtına yaslamış şekilde karşı yatağa uzanmış telefonuyla ilgilenen Seungmin'e söyledi. "Niyeymiş o?" Jiseok dudaklarını büzdü. "Bilmem."
"Garip. Jungsu ve okulu asmak? İkisi birbirinden çok bağımsız kelimeler." Jiseok kafa salladı. "Geçenlerde şu şey yok mu; Jungsu'nun babası," Jiseok bağırdı Seungmin'e. "Seungmin! Hayır!"
"yani işte, anladın sen ya. İşte o, yetimhane ile ilgili saçma salak şeyler söyledi ayarlarımla oynadı benim. Kendimi zor tuttum oğlum ya."
"Ne dedi?"
"Yok neymiş, Jungsu orda kalırken baya yalnızmış da onlar onu ordan kurtarmasa Jungsu orara yaşamazmış da bilmem ne bilmem ne işte."
"Hadi lan ordan."
"Hm, cidden."
"Ya Seungmin, benim içimde çok kötü hisler var. Arasam mı bi'?"
"Sen bilirsin, ara istersen."
Jiseok açık olan ekrandan Jungsu'nun numarasına girdi tekrar. Görüntülü arama kısmına bastı. "Yok, açmıyor. Hemen offline oldu."
"Önemli bir işi vardır belki, daha sonra tekrar ararız olur mu?" Kafa salladı Jiseok. Ama yine de biraz şüphe vardı.
~
"Ne? Oğlum şaka falan mı yapıyorsun?" Jungsu iki yana kafa salladı. Jooyeon Jungsu'nun anlattıklarına inanmak istemiyordu. "Jungsu buna evet diyemezsin değil mi? Zorunda değilsin." Jungsu kafa salladı. "Biliyorum ama bu işte baya kararlı görünüyor."
"Ne yanii, sırf onlarla vakit geçirmiyorsun diye mi okuldan alacaklar seni?"
"Hm.."
"Yok artık ya, saçmalama. Olmaz öyle şey. Ben konuşur hallederim şimdi." Oturduğu yataktan ayağa kalkınca Jungsu'da kendi yatağından kalktı ve Jooyeon'un bileğinden tuttu. "Joo, yapma lütfen."
"Jungsu ne saçmaladıklarının farkında mısın? Yok olmaz, bay Cho da yatmışken gidelim okula. Bir şey olmaz." Jungsu iki yana kafa salladı. "Olmaz Jooyeon, izni olmadan dışarı çıkarsam ne olacağını sen de biliyorsun."
"İyi." Jooyeon sandalyenin üzerindeki kravatını alıp bağladığında boynuna geçirdi. Jungsu iç çekip Jooyeon'u kendine çevirdi. Bir eliyle elini tuttu, diğeri ise Jooyeon'un yanağına koydu. "Jooyeon, eğer buna sen karışırsan seni de okulundan ederler. Ben bunu istemiyorum, oku istiyorum."
"Jungsu anladım. Ama senin hayâlin benimkinden de büyük. Bu büyük saçmalık." Jungsu sarıldı Jooyeon'a. Saçlarını okşamaya başladı. "Jooyeon sadece kendini düşün, geleceğini. Tamam mı?" Jooyeon da Jungsu'ya karşılık verdi.
"Seni de kurtaracağım. Merak etme. Ben seni ne zaman yalnız bıraktım?" Jungsu saçlarından öptü. "Tamam, şimdi seninle okula kadar geleyim sonrasınds eve dönerim. Hem yol boyu yalnız kalmamış olursun. Olur mu?" Jooyeon kafa salladı. "Olur."
Jungsu üzerine gri bol bir hırka giydikten sonra telefonunu da alıp merdivenlerden indi. Jooyeon da hemen peşinden indiği sıra mutfaktan çıkan kadını görmeleriyle duraksadılar. "Nereye?"
"Anne...yanii, Jooyeon okula tek gitmek istemedi ben de onunla gideceğim ama hemen döneceğim geri. Gerçekten." Kadın kollarını birbirine bağladı. "Baban uyanmasın Jungsu, geç kalma canını okur." Jungsu kafa salladı.
~
"Geldiik. Ben şimdi gideyim. Annemin dediği gibi, babam canımı okur cidden." Güldü Jungsu. "Aa kediciğim!" Boynuna sarılan kollarla arkasını döndü Jungsu. Jiseok.
"Neden gidiyorsun? Gitme."
"Üzgünüm, gitmem gerek."
"Hayır gitme." Kollarını birbirine bağlamış bir şekilde yanlarına geldi Seungmin. Jungsu ayağını kaldırıp Seungmin'in saçlarını karıştırdı. "Seviyorum seni Min!"
Jungsu onlardan uzaklaşırken Seungmin Jungsu'nun kolunu tuttu. "Ne oluyor Jungsu? Benim bilmediğim ne var?" Jungsu iki yana kafa salladı. "Bir şey yok." Seungmin Jooyeon'a baktı. "Ben bilmem."
"Hepinizi çok seviyorum. Dikkat edin kendinize tamam mı?"
Jungsu okulun bahçesinden dışarı çıktığında gözlerinin dolduğunu fark etmişti. Ellerini yüzüne kapattı. Biraz yürüdükten sonra kaldırıma oturdu,bacaklarını kendine çekti. Telefonunu çıkarttı ve Gunil'in numarasına girdi. Ne diyeceğini bilmiyordu, sürekli yazdıklarını siliyordu. En son telefonunu kapattı.
Tekrar aklına gelen şeyle açtı telefonunu. Ama elindeki telefonun biri tarafından alınmasıyla aklındaki şey uçup gitmişti. Tanımadığı birkaç çocuğu görmüştü. "Cho Jungsu değil mi?" Güldü içlerinden biri. "Kim diyecektin herhalde."
Jungsu ne olduğunu anlamamamıştı. Bacaklarını indirdi. "İyi markaymış. Düşük model falan beklerdim senden." Ayağa kalktı Jungsu. Telefonunu almak için elini uzattı ama çocuk elini geri çekti. "Yetim değil misin sen?"
"Ver telefonumu." İçlerinden birkaçı güldü. Tekrar telefonu almak için uzandı ama alamadı. "Lütfen."
"Şifren ne?" Jungsu içindeki hisleri bastırmak istemişti. O da ne hissettiğini tam olarsk bilmiyordu gerçi. "Versene telefonu!" Elindeki telefonu diğerine verdi. İki parmağını birleştirip Jungsu'nun çenesine koydu. "Safsın."
Birkaç adım geri çekildi. "Jungsu?" Sesin geldiği yöne döndü Jungsu. Aslında hepsi. "Ne oluyor?" Jungsu bir Gunil'e bir de çocuklardaki telefona baktı. Telefonu almaya çalışmıştı. Ama çocuğun geri çekilmesiyle eli boşluğa düştü.
"Ver telefonu." Gunil'in sesiyle çocuklar üzerine yürüdü. Jungsu endişelenmeye başlamıştı. En azından Seungmin şu an burada değildi. Yoksa o ne yapacağını çok iyi bilirdi, ama işte değildi.
~kyh.
beyler ben pek beğenmedim pff
öpüldünüz💞
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝚜𝚎𝚊𝚜𝚒𝚍𝚎, 𝚐𝚞𝚗𝚜𝚞
Randomdeniz kenarında kumların üzerine oturup kendince denize taş atarken senden önce davranan biri hayatını nasıl değiştirebilir?