18. BÖLÜM

20 2 0
                                    

"Kardeşimi korumam gerekiyordu. Ne olursa olsun koruyacaktım."

-

İçimi öyle bir hasret duygusu sarmıştı ki,anlam veremiyordum. Hatırlamadığım birine bu kadar özlem duymak tuhaftı. "Pars.. Abi.." Abi kelimesini ilk defa tuhaf karşılıyordum. Göletteki görüntüsüne bakmaya devam ettim. "Miniğim,şuan kanlı canlı yanında olamadığım için üzgünüm. Ama mecburum,seni korumak için bir süre daha bu pisliklerle kalacağım. Bu süreçte sana yavaş yavaş her şeyi anlatacağım." Titrek bir nefes aldığımda dizimin dibinde bir kase belirdi. "Bu kaseye göletteki sudan doldur. Bu seninle iletişimde kalabilmemiz için bir seçenek. Eğer ki uzak kalırsan bu sudan,zihinlerimizden veya vizyonlardan da iletişim kurabiliriz." Su olmadan da iletişim kurabiliyorsak neden alıyordum ki bu suyu? Aklımdan geçenleri duymuşçasına gülüp konuştu. "Suyun enerjisi çok farklı,ileride işimize yarayabilir o yüzden onu muhafaza etmelisin." Kaşlarım çatıldığında konuştum. "Ne işe yarayacak bu su?" Sudan elimi bir an olsun bile çekmiyordum. "Zamanı geldiğinde anlarsın kardeşim,şimdi dediklerimi yap ve annemlere sakın söyleme yaşadığımı. Onlar izleniyorlar,eğer ki diğerleri bildiğinizi anlarlarsa işler çıkmaza girer." Kaşlarım çatık bir şekilde onu dinliyordum. Kafam çok karışmıştı. Tek elimle saçlarımı karıştırdım ve öfke dolu bir nefes verdim. "Neler oluyor bu lanet yerde? Hiç bir şey anlamadım dediklerinden!" Ben öfkeyle konuşurken o bana gülerek bakıyordu. Tam ağzını açacakken bir anda yüzünde taştan duvarlar örülmüş gibi ifadesizleşti. Görüntü silikleşti ve yok oldu. Şaşkın bir şekilde gölete baka kalmıştım. 'Onlar gelmiş olmalı,sonra tekrar konuşursunuz. Suyu al ve gidelim buradan.' Shadow beni dürtüp zihnime konuştu. Kase'yi camdan ortalama bir büyüklükteki bir şişeye çevirdim. Şişenin kapağını açıp gölete daldırdım. Baloncuklar çıkarken şişe doluyordu. Şişeyi çıkarıp kapağını kapattım. Ne olur ne olmaz diyerekten aynı işlemi ikinci defa yaptım ve bu ikinci şişeyi yokluğa yolladım. Ayağa kalkıp üstümdeki tozları silkeledim. Shadow eğildiğinde üstüne bindim. Zihnim yorulmuştu,her şey bir yumak haline gelip düğümlenmişti. Annemlere söyleyemezdim,onlardan sır saklayacaktım. Daha sonrasında çok kızacaklarını ama anlayışla karşılayacaklarını bildiğimden içim rahattı. Peki ya,abimi kimler tutsak tutuyordu? Shadow biliyordur diye düşünüp yorgunca mırıldandım. "Shadow?" Karşılığında bir hırlama. "Kimler onu esir aldı?" Shadow sakin ve duyulmayan adımlarla ilerlerken cevapladı sorumu. 'Hector'u alan Meclis,Diana. Meclis aynı abin gibi güçlü kişileri,sınırları aşabilenleri kaçırıp onları kendilerine göre eğitiyorlar. Seni alamamaların sebepleri aslında birden fazla. Öncelikle abin buna engel oldu,sonra zaten annen seni koruma altına almıştı,geleceğe gitmiştin falan. Geleceğe gelip seni kolaylıkla alabilirlerdi ama buna yine abin engel oldu. Senin yerine onların arasında olmayı kabul etti. Aklında öyle tilkiler cirit atıyor ki bazen ben bile çözemiyorum.' Benim için,yine benim için birilerinin hayatları mahvoluyordu. Sinirlerim gerilirken konuştum. Ama bu sefer zihnine fısıldadım,etrafta izleniyormuşum gibi hissediyordum. 'Shadow,izleniyoruz. Bana meclisi anlat.' Ona bunları söylerken gözlerimi kapadım ve saatler öncesinde yapmış olduğum gibi etrafı incelemeye başladım. 'Meclis denilen topluluk,bin yıldır var. Bin yıldır kendilerine güçlü kişilerden ordu kurmaya çalışıyorlar.' Etrafa göz atarken bir yandan da onu dinliyordum. Dikkatle etrafa bakarken küçük taşın arkasında bir sincap gördüm. Oraya odaklanıp enerjisini sezmeye çalıştım. Tahmin ettiğim gibi gözcüyü bulmuştum. Bir anda avucumu sıktığımda sincap neye uğradığını şaşırdı. Onu enerjimle tutup bize doğru ilerletirken Shadow'a fısıldadım. 'Gözcüyü buldum. Meclis neden böyle bir şey yapmak istiyor ki?' Sincap dibime geldiğinde gözlerimi açtım. "Naber sincap?" Sincap'ın aslında başka bir varlık olduğunu enerjisinden anlamıştım. Küçük sincap kendini güzel saklamıştı ama ben yemezdim bunu. Viklemeye başladığında buz gibi bakışlarımı ona diktim. "Shadow." İsmini söylememle Shadow durdu,sırtından inip sincap'ı enerjimle tutmaya devam ettim. Tam Shadow'un önüne koyup tutmaya devam ettim. "Ortaya çık,çıkmazsan zorla çıkartırım." Sincap viklemeye devam ediyordu. Öfkeli bir nefes verip enerjimi benliğine odakladım. Sincap bir anda acı çeker gibi kıvranmaya başladığında sırıttım. Yavaşça sıncabın vücut bölümleri,insana dönüşüyordu. Bir dakika içerisinde insana döndüğünde şöyle bir süzdüm onu. Çırılçıplak kumral bir kadın öfkeyle bana bakıyordu. Shadow'a baktığımda kadına bakmayıp kafasını yukarı kaldırmıştı. Sanki biliyordu çıplak kalacağını. Umursamayıp kadına ilerledim. Saçından tutup arkaya yatırdım. Kulağına eğilip tehtidkâr bir şekilde fısıldadım. "Kimsin sincap?" Kadın öfkeli bir şekilde bana bakıyor ve enerjisiyle saldırmak için doğru anı bekliyordu. İki ağladık diye saf sanmayın,rica ediyorum. Enerjisi bana yönelecekken işkence büyüsünü ona yolladım. Kıvranmaya başladığında acı çığlığı ormanda yankılandı. 'Meclis'ten birisi,boynunda ki mühür Meclis'e ait.' Ürkütücü bir sakinlikle kulağına tekrar fısıldadım."Meclis'ten gözcüsün demek.." Boynunda bir mühür vardı. M harfinin çevresinde küçük semboller vardı. Kadın işkenceye rağmen kaşlarını çatıp alayla sırıttı. Ağzı kanla dolmuştu büyü yüzünden. Büyüyü çekip sırıtarak karşılık verdim. "Beni bulacağını düşünmüyordum." Çünkü aptaldın,tahminlerime göre abimin onların burada olduğundan haberi yoktu şuanlık. Shadow'un zihnine doğru konuştum. 'Abimin Meclis'te rütbesi ne? Yani rütbe vardır değil mi?' Shadow gururlu bakışlarını yüzümde gezdirdi. 'Aferin,çabuk kapıyorsun. Evet abin şuanda Meclis'te bayağı yüksek bir rütbeye sahip. Ama yeteri kadar değil.' Son kısmı imalı şekilde söylediğinde beynimde bir şeyler döndü. Meclis'i yıkmak için bekliyor,yeteri kadar yükselirse istediğini başaracaktı. Kadının üstünde kıyafet oluşturup onu çıplaklıktan kurtardım. "Ne istiyorsun bakalım bayan sincap?" Hitabıma sinirleniyordu ve bir halt yapamaması daha da sinirlendiriyordu onu. "Neden söyleyeyim?" Dişlerinin arasından konuştuğunda parmaklarımı gırtlağına getirdim. "O gırtlağını canlıyken söker alırım. Meclis'e hediye paketi yapar gönderirim." Hırsla gözlerime bakan kadının bakışlarında alayı yakaladım. "Bir halt yapamazsın Diana." Sinsice sırıtıp zihnine girdim. Zihninden çıktığımda şaşkınlıkla ve öfkeyle bana bakıyordu. "Nasıl! Zihnim en üst korumadayken nasıl!" İsyankâr biçimde söylendiğinde parmaklarımı gırtlağına yasladım. Belimden özel kristallerden yapılmış hançeri çıkardım. Gırtlağından başlayıp gözüne kadar derin bir yarık açtım. Acıyla çığlık atarken sırıttım. Abim vizyondan veya başka şekilde görürdü ama ben varlığımı bu şekilde belli etmeyi tercih ettim. Oluk oluk kan akmaya başlamıştı. Enerjimi serbest bıraktığım an ortalıktan kayboldu. Git bakalım sincap,aslında kafese girmiştin ama haberin yoktu. Kristaller özel olarak seçilmişti,herhangi bir yaratığı veya güce sahip olan varlıkta iz bırakabilecek derecede güçlü kristallerdi. Shadow'un sırtına binmek istemedim. Uzun süredir saklanan kanatlarımı rahatlatıp uçmak için alıştırma yapmak istiyordum. "Shadow,geri çekil." Küçük adımlarla geri çekildi. Ne yapacağımı anlamıştı. Kanatlarımın içeride dışarı çıkmak için sırtımı yırtıyorlardı. Kanatlarımı sonunda özgür bıraktığımda rahatlamış bir şekilde kahkaha atmaya başladım. Kanatlarımı olduğu yerde hareket ettirip tüylerimi okşadım. Dev gibilerdi ve ağırlardı. Shadow bana büyülenmiş şekilde bakarken sırıttım. "Uçmak ister misin?" Anında hırladı ve bana kıçını döndü. Bu 'Defol buradan.' demekti. Omuz silkip kanatlarımı çırptım ve havalandım. Enerjimi kanatlarıma ve bedenime yayıp ağırlıkları hissetmeyi engelledim. Deli gibi sırıtıyordum çünkü Shadow'u tuttuğum gibi gökyüzüne yükselmiştim. 'Diana! İndir beni yoksa seni parçalarım!' Kahkaha atıp siyah kurda baktım,sonra kafamı kaldırdım. Kocaman saray görüş açımdaydı ve oraya gidiyorduk. 'Hoşuna gitti sus. Abim.. Abiminde kanatları var mı?' İzlenme riskine karşı zihnine konuşuyordum. 'Var,abinin daha bir çok özelliği var aynı senin gibi.' İçimden bir titreme geçti. 'Diana sola kay,hemen!' Kaşlarım çatılıp hemen sola kaydığımda yanımdan ardı ardına iki kozalak geçti. Shadow'u sıkıca tuttum,kanatlarımı düzleştirip aşağı doğru süzülmeye başladım. Shadow'u yere bıraktıktan sonra geri yükseldim. 'Abi?' Zihnimde yankılanan sese karşılık sormuştum. O'ydu,emindim. 'Diana,arkana bak.' Abim olduğuna kanaat getirip onu dinledim. Enerjimle arkamda her ne varsa onların kaçmasını engelledim. Yavaşça arkamı döndüğümde ağzım bir karış açıldı. Michael elinde kozalaklarla sırıtarak bana bakıyordu. "Oğlum,manyak mısın sen?" Şaşkınca sorduğum soruya güldü. Bir kozalak daha fırlattığında ondan kaçtım. "Senin ne işin var burada? Ya,hem neden kozalak fırlatıyorsun!" Sinirle üstüne uçtum. "Kardeşimizin ülkesini görelim,sürpriz yapalım dedik." Bana sarıldığında yumuşadım. Fark ettiğim şeyle omzuna vurdum. "Nasıl uçuyorsun sen?" Bana öyle bir bakış attı ki,kendimi salak gibi hissettim. "Büyücüyüm ya hani?" Omuz silkip aşağı süzüldüm. Shadow yere yatmış horluyordu. Bir şey olsa götümüzü uyuyarak kurtaracak beyefendi. 'Kim olduklarını biliyorum ve o yüzden yattım Diana.' Aman,bir şeyi de bilmeyin. 

ALTIN GÖLGE - ARAF SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin