28. BÖLÜM

11 2 0
                                    

"İnsan çıkarları için her şeyden vazgeçerdi. Çıkarları doğrultusunda bu nankör varlık öyle bir hal alırdı ki,kendisini göz göre göre ölüme sürüklerdi. Aklını kaçırır,şu'urunu kaybederdi. Salt güç isteği bile aklını kaçırmaya sebebiyet verebilirdi. Çünkü nankördü insanoğlu,elinde olduğunu sandığı güç,aslında ona uzatılan bir yemdi. Bunu bilmeden güç diye sayıklardı insanoğlu."

-

Kader bizimle fena oynuyordu. Ölüm üçgeni bir satrançtı. Piyonları öne atarak asıl taşı saklayıp,koruyorlardı. İlk önce beyaz başlardı satrançta,bu oyunda beyaz kimdi? Şundan emindim ki,bize beyaz olduğumuza inandırmışlardı. Aslında hiç bir zaman beyaz biz olmamıştık. Beyaz Şah saklanıyordu,Şah kendisini asıl ana kadar gizleyip,bütün piyonlarla işi bittiğinde ortaya kendini atacaktı. Biz siyahtık,şimdi fark ediyordum. Biz hep siyahtık,sonradan başlayıp,bitirici hamleyi yapacak taraftık. Asıl soru şu idi,siyah Şah kimdi? Bizim tarafımızda olup,kendisini gizleyen kişi kimdi? Soruyu biraz değiştirelim,siyah Şah neyi gizliyordu? Siyah Şah kendisini mi yoksa başka bir şeyi,öldürücü darbeyi mi gizliyordu? 

Lanet beynim durmuştu,düşüncelerim beni öyle bir boğmaya başlamıştı ki aynı dikenli tellerin boğazımda ki atar damarın üzerinde durması gibiydi. Biraz hareket edersem,diken derime batacaktı ve damarı delip beni öldürecekti. Ama ben ölmezdim,dikenli teller istediği kadar batsındı. O kılıç benim boğazıma bir kez daha dayandığında belki bir ihtimal ölürdüm. Ama onun dışında,hayır. Aylardır dersler alıyordum,tarihimiz olsun,enerjimi kontrol etme olsun çoğu şeyden ders almaya devam ediyordum. Bugün bir sınava tabi tutuluyordum. Zindanlarda işkence odası vardı. İşkence odasında beni tavana asılı olan zincirlerdeki kelepçelerle bağlamışlardı. Mühürlü kelepçeler gücümü en aza indirmeye çalışacaktı. Ayak bileklerim,ellerim gövdem bağlıydı kısaca. Üç saattir ardı ardına bedenime zarar veriliyordu. Ağzımda biriken tükürüklü kanı pis zemine tükürüp sırıttım. "Hadi ama usta,bu kadar mı?" Enerjim kısıtlandığı için iyice hırçınlaşmıştı ve mühürleri zorluyordu. Ustam,öğretmenim Gina. Yıllardır bizim hanemize çalışan çok güçlü bir büyücü ve kahinmiş. Bana yaklaşıp yüzümdeki kana rağmen burnuma bir fiske attı. Vücudum altın sarısı ve koyu kırmızı kana bulanmıştı. "Bunlar daha hiç bir şey tatlım." Dediği gibi elindeki küçük aleti sol elinde tutarken sağ eliyle karnımı açtı. Metalden gibi gözüken yuvarlak ucu olan bir çubuk gibiydi. Kaşlarımı havalandırıp öksürdüm. "O şeyin adı ne? Ne işe yarıyor?" Göz ucuyla bana baktı. "Elundiripper,estonca dilinden gelen bir kelime. Bizim dilimizde Organ Deşen demek. Bu minik alet," Karnıma hafifçe değdirdiğinde ağzımdan bir çığlık koptu. "Kurbanının iç organlarını keser. Ama derisini açmadan." Sol tarafıma geçti ve böbreklerimin olduğu kısma değdirdiğinde öfkeyle küfürleri sıraladım. Gerçekten de iç organlarımın yırtıldığını hissediyordum fakat derimde her hangi bir çizik yoktu. "Büyülü bir alet,atalarımdan kalma." Güzel aletti,işe yarardı. "Sevdim bunu,bir gün onların üzerinde denemek dileğiyle." Öksürerek kurduğum cümleyle etrafa kan sıçrıyordu. Sakin adımlarla geri çekildi ve aleti geri bıraktı. "Bedenine yeteri kadar zarar verdik,sıra ruhunda." Sırıtarak kurduğu cümleye karşılık kanlı parmaklarımı büküp avucuma hapsettim. Ellerim yumruk haline geldiğinde enerjimi olabildiğince koruma altına aldım. Cıkcıklayarak etrafımda daire çizmeye başladı. İç kanama yaşıyordum,olağanüstü bir şekilde. Bir insan olsaydım kesinlikle ilk bir saatte öbür tarafı boylamıştım. "Diana,Altın Gölge... Tanrının yarattığı iki güçlü türün yavrusu." Dedikten sonra onun enerjisinin,benim enerjime saldırdığını hissettim. Öfkeyle geri savuşturdum. "Ağabeyin yanında değil diye çok üzülüyorsun,kıyamam." Bir darbe daha geldi duvarlarıma. "Annenlere neden söylemedin Diana?" Sinsi fısıltılarını kulağımda duyduğumda geriye doğru kafamı yatırdım. Anında geri çekildi. Kafa yemekten kurtulmuştu,tüh. "Söylememem gerekiyordu usta." Saygıyla konuştuğumda sakince kafa salladı. Tabii bunları yaparken aynı zamanda duvarlarıma ardı ardına saldırı gerçekleştiriyordu. Bedenimden büyük bir titreme geçti ve midemin ağzıma geldiğini hissettim. Midemden çıkan tek şey kırmızı ve altın kandı. Parmaklarımı katlayıp kütlettiğimde usta'ya baktım. Dikkatlice bana bakıyordu. "Seni neyin beklediğini biliyor musun Diana?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Çok büyük bir şey kızım. Yanında olanlara dikkat et. Seni arkandan vurabilirler,sahte çıkabilirler." Kaşlarımı çattım. Gina ne zaman bu tarzda konuşursa aslında şuan iletmek istediği şey şu idi, 'Kesinlikle etrafında seninle oynayan birileri var.'  Ağır ağır kafamı salladım. Titrek bakışlarımı duvarda bir noktaya sabitledim. Ruhsuz çıkan sesimle sordum. "Öğrendiğimde,kabullenemeyeceğim birisi mi?" İfadesiz suratı bana dönmüştü fakat ben ona bakmıyordum. "Kader sizinle çok büyük oynuyor Diana. Ölüm üçgeni kaderin oyunudur. Tanrının kardeşini engellemek çok zor Altın Gölge." Zihnimde fısıltılar duymaya başladığımda öfkeyle mırıldandım. "Kader... Kader..." Kanatlarım,enerjim engelleniyordu ve bu durum beni canlı bir bombaya dönüştürüyordu. "Kader'in kuklaları. Yıllardır dönen döngü size denk geldi." Ya da birisi kader ile anlaşma yapmıştı. Aklıma bomba gibi düşen fikir ile gözlerim neredeyse yuvasından fırlayacaktı. Kafamı hızlıca kaldırıp usta'ya baktım. "Kader ile anlaşma mümkün mü?" Kaşları ilk öne çatıldı,sonra düzeldi. Dudaklarında sonunda der gibi bir sırıtış oluştu. "Peki ya,kader bunu neden kabul etsin? Neyin karşılığında bu anlaşmayı kabul etti ki?" Duvarlarıma bir duvar daha ekledim. Duvarım kırıldı,tekrar bir duvar ekledim. Kalkanlarım kendisini yeniliyordu. Gina karşıma koymuş olduğu sandalyeye yavaşça oturdu ve sağ dizinin üstüne sol bacağını attı. İşaret parmağını hafif bir hareketle oynattı. Onunla eş zamanlı benim sağ elimin orta parmağım havalandı. Yüzük olan parmağım havalanmıştı. Yeterli bir cevaptı. "Yüzüğü bana anlatır mısın usta? Bu yüzüğü neden koruyorum? Neden bu kadar çok istiyorlar?" Kafasını sola yatırıp parmağını indirdi. Derin bir nefes alıp burnumun dibinde bir kitap belirmesini sağladı. Kafamı geriye çekip açılmış sayfaya baktım. Kanlı öksürüğümü yuttum,kitaba gelmemesi içindi ki ağzımda biriken kan ile kusma isteğim çoğalıyordu. Sayfada göz gezdirirken Gina konuştu. "Sol,alt köşe. Altıncı paragraf." Söylediği kısma baktığımda yazıyı sesli bir biçimde okumaya başladım. "Bu küçük yüzüğü taktığınızda yüzük eğer ki özünüze alışır ise,sizi sahibi olarak görür ve siz onu reddedene kadar sizden başkasına itaat etmez.  Yüzüğün bilinen özellikleri şunlardır; istenilen sayıda,istenilen varlıkları etkisi altına alır. Etkisi altına aldığı varlıklar,irade yetisini kaybeder." Gina bu küçük satırdan sonra mırıldandı. "Bir nevi körü körüne bağlanmış bir ordu yaratabilmek için mükemmel bir araç." Hafifçe kafa sallayıp devam ettim. "İkinci bilinen özelliği ise,size gücü çağırır. Enerjinize enerji katar fakat mühim bir mesele var ki,kullanan kişilerin niyetleri yüzüğe büyük bir etki eder. Eğer iyi niyetleriniz var ise,yüzük size iyiyi çağırır ve sizi lanetlemez. Fakat,niyetiniz kötücül ise lanet sizi çevreler. Karanlık yavaş yavaş sizi boğar. Tabii bu yüzüğü nasıl kullanacağınızı bilmiyorsanız." Kitap kapandığında kaşlarımın çatılı olduğunu fark ettim. Elimde ki yüzüğü hafifçe okşadıktan sonra boynumu kütürdettim. "İki özellik bilinmekte ama tahminimce senin karşında olan her kimse bundan daha fazlasını biliyor Diana." Ağır ağır gözlerimi kanlı bedenimde gezdirdim. Ağzımı hafifçe araladğımda midemdeki bütün biriken kanı boşalttım. Beynimde bazı taşlar yerine oturuyor,sonrasında taş uyuşmuyordu. "Ordu... Evrenlere hükmetmek istiyor. Sadece evrenler de değil... Araf ve Karanlığa.." Mırıldanmalarımı kendim bile duymuyordum fakat Gina duyabilmişti. "Evet,Diana. Kavrıyorsun." Ama ölüm üçgeni? İç organlarımın hali beyin fonksiyonlarımı durduruyor,düşünmeme engel oluyordu. "Gina,bırak beni. Düşünmem gerek." Olumsuz anlamda kafa salladı. "Düşünmek için serbest kalmana gerek yok. Düşman seni esir alırsa böyle mi diyeceksin? Ah,pardon düşünmem lazım da beni bir dakikalığına bırakır mısın mı?" Alaylı sesine güldüm. Can çekişiyor gibi çıkan sesime karşılık kıkırdadı. Haklıydı,sessizliğe boğulup enerjime odaklandım. Mühürü unutmaya çalışıp enerjimi ikiye bölmeye çalıştım. Kaç dakika geçmişti bilmiyordum ama sabırlıydım. En sonunda enerjim kendini toparladığında bir kez daha denedim. Bu sefer olmuştu,enerjimin bölünen bir kısmını yaralarıma yönelttim. İlk denemede tedaviye engel oldu mühür. Bir kez daha denediğimde zihnimin derinliklerden boğuk bir fısıltı duydum. 'Olacak kardeşim,odaklan.' Abim olduğunu anladığımda odağımı çoğalttım. Ben bunları yaparken Gina beni zorluyordu. Ben tedavi etmeye çalıştıkça o da engel oluyordu. Bu sefer enerjimi birleştirdim ve yaralarıma yönlendirdim. Enerjimle Gina'nın enerjisi çatışmaya başlamıştı. Üst üste darbeler yolluyordum,hırslanmıştım. Son darbede Gina'nın enerjisi yok olduğunda artık enerjim bir nevi özgürdü. Hızla yaralarıma yöneldi ve iyileştirmeye başladığında düşünmeye başladım. Karşımda ki her kimse asla hafife almıyordum. Hafife alırsam ölürdüm. Fazlasıyla zekiydi,güçlüydü. Ve dahası çok şey biliyordu. Ben bir adım attığımda o iki adım önümdeydi. Ölüm üçgeni'ni araştırmam gerekliydi,yüzüğü,karanlığı ve araf'ı. Hepsini eksiksiz bilmeliydim. Fakat bir şeyler boşluktaydı. Kim beni kandırıyordu? Yakınımdı,fazlasıyla yakınımda olan birisiydi hissediyordum ama kimdi? Ben,abim ve Valtor ölüm üçgeninin köşelerine dağılmıştık,peki ya ortamızda kim vardı? Ortamızda duran düşman kimdi? Beynim çığlıklar atıyordu,bu kadar düğüme karşılık hiç bir şey yapamıyor oluşumuza çığlıklar atıyordu. Sonunda bedenim tamamiyle iyileşmişti,mühürlü kelepçeler ise etkisini yitirmişti. Kelepçelere hafif bir güç uyguladığımda anında koptular. Gina'ya bir bakış atıp savsak adımlarımı su dolu ahşap kovaya doğrulttum. Kovaya kelepçeli olan ellerimi daldırıp avucuma su biriktirdim. Yüzüme götürüp hafifçe yüzümü sıvazladım. Canım acıyordu,kemiklerim fazlasıyla ağrımıştı. "Gina,ben dinlendikten sonra seninle konuşalım." Mırıldandığımda yanıma yaklaştı. Sırtımı hafifçe patpatlayıp kolumdan tuttu. "Pekâlâ majesteleri,sizi odanıza götüreyim." Resmiyete geçiş yaptığımızda yorgunca gülmeye çalıştım. Beni tutarak merdivenlerde ilerletti,odama çıkarıp büyük küveti sıcak suyla doldurdu. "Bundan sonrası size ait majesteleri." Önümde reverans yapıp gülerek banyodan çıktı. Bende yorgunca iç çamaşırlarımla kendimi sıcak suya attım. Bedenim anında gevşerken düşünceler zihnimi tekrar esir almıştı. Yavaş yavaş mayıştığımı hissederken gözlerimi kapadım. Ne kadar suda kalmıştım bilmiyordum ama boynumun okşanmasıyla ani bir hareketle boynumdaki eli tutup küvete çektim. Karşımda Valtor duruyordu. Çatık kaşlarla ona baktım. "Ne işin var burada Valtor?" Islak saçlarını karıştırıp bana yandan bir bakış atarak bedenimi süzdü. "Sevgilimin ne halde olduğunu görmek istemiştim sadece." Alıngan çıkardığı sesine güldüm. Suya baktığımda renginin kırmızıya döndüğünü gördüm. Bedenimdeki kan temizlenmişti,sadece saçım ve yüzümdeki kanlar kalmıştı muhtemelen. "Hadi sen çık,ben işimi bitirip çıkacağım." Dedim. Yavaşça sudan çıktı. Hiç bir şey söylemeden banyodan çıktı. Çıkar çıkmaz kaşlarım çatılmıştı,yumruklarım sıkılmıştı. Öyle bir ihtimali düşünmek bile istemiyordum fakat düşünmeliydim,her şeyi düşünmeliydim. Zihnimdeki duvarlarıma daha fazla duvar ekledim. İlk fırsatta Dhudeith kalesine gidecektim.

-

Yumruk halindeki elimi masaya geçirip öfkeyle homurdandım. Yine aynı şeyi yapmıştı fakat ona meseleyi çaktıramazdım. Farkındaydım,bazı şeylerin farkına varıyordu. Bu yüzden elimi çabuk tutmalıydım. Bir gün öncesinde farkındalığın ilk adımını atmıştı. Gerilmeme rağmen rolüme devam etmiştim. Adımlarımı masadan uzakta duran kapıya doğrulttum. Salt nefret ile aşağıda esir aldığım adama gidiyordum. Zaman daralıyordu ve beni cidden bu Ölüm Üçlüsü fazlasıyla zorluyordu. Zindanların kapıları gücümle açıldığında öfkeli nefesimi dışarı verdim. Zindanda gram ses yoktu,umursamadım. Aylardır bu durum böyleydi,her geldiğimde önceki günden daha da duygusuzlaşan adama karşı nefretim büyüyordu. İşkencelere hiç bir şekilde tepki vermiyor olması beni kışkırtıyordu. Bu katta asker yoktu,zindanlara açılan kapının dışında ise sadece iki asker vardı. Kapılar ve zindanların mühürlü olması bu adamın gizli kalabilmesi için şimdilik yeterliydi. Rutubet kokulu beton yığınlarının arasında ilerledim. Etrafı küçük ışık topları aydınlatıyordu. Büyüden oluşan ışık topları.. Koridorun soluna döndüm ve demir parmaklıkların ardında onu gördüm. Çarmığa gerilmiş,sadece altını kapatacak şekilde neredeyse çıplak bir vaziyette duran,tıpa tıp aynı olduğum adama iğrenircesine bir bakış attım. Kan içindeydi,leş gibi kokuyordu. "Lağım faresi gibisin,iğrenç." Üzerimde ki zırha bir bakış atıp karşımda kanlar içinde olan adama baktım. Bu haldeyken bile yaydığı güç beni deli ediyordu. Bir gün her şey bana ait olacaktı. Planlarım aksamadan ilerliyordu ve bu beni yeterince hoşnut ediyordu. Bana karşı cevap bile vermeyip yüzüme dik dik bakmaya devam etti. "Hadi ama,söylesene artık. Aylardır işkence çekiyorsun ve hâlâ bir kelime dahi etmedin." Ciddiydim,onu esir aldığımdan beri konuşmamıştı,zihnine giremiyordum. Onun bedeninde olduğum için ve onun bana izin verdiği kadarıyla anılarına sahiptim. Tabii izin verme işi birazcık kara büyüyle olmuştu fakat olsun. Zindanının kilidini cebimde duran anahtar ile açıp içeri girdim. Etrafında daireler çizerek mühürlü zincirleri çekiştirdim. Tepki vermemişti yine. "Eşin,çok tatlı kadın. Fazlasıyla seksi hatta. Cerbin Kraliyetinin varisi ve ordu komutanı oldu!" Kahkaha atarak saçını tutup geriye yatırdım. Delici ve dipsiz kuyu olan gözleri ile beni yakacak gibi bakıyordu. "Yıllardır bekliyordun onu. Ah,çok yazık!" Alaylı sesimle kulağına yaklaştım. "Ama şuan onu öpen benim..." Ani bir darbeyle burnumu tuttum. Kafa atmıştı piç! İşkence büyüsünü harekete geçirip bedenine yolladım. Sadece parmağı titremişti,öfkelendim. Bir yumruk geçirdim suratına. Geri çekilip iğrenircesine yüzüne tükürdüm. "Her şey,duydun mu? Her şey bana ait olacak!" Bağırarak suratına bir kere daha geçirdim. Zindandan çıkarken bile büyü devam ediyordu. Zindanı kilitleyip yumruklarımı sıktım. Şimdi Diana'nın yanına gitmeliydim. "Her şeyin benim olacak,Valtor. Bütün evrenler de,sende,sana ait olan her şey bana ait olacak." 

-

İnstagram;altingolgeoffical

Helöööö,beklemiyodunuz dimi? Bende beklemiyodum. KSJKAJDKJSDJKAK neyse efenim,uzun bir aradan sonra bir bölüm daha yazmış bulunmaktayım. Her fırsatta yazdım ama anca tamamladım bu bölümü. Hayırlı günler hepinize...

ALTIN GÖLGE - ARAF SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin