17. BÖLÜM

20 2 0
                                    

"Bazen tehlikeden uzak kalmak için,tehlikenin göbeğine gitmek gerekir."

-

Valtor'un hazırladığı yemekleri yediğimde çok şaşırmıştım. Bir makarna ne kadar lezzetliyse onun iki katını yapmıştı. Hamarat koca denk gelmişti sanırım bana. Yemekler bittikten sonra salona geri geçmiştik. Şimdi ise babama ev konusunu açacaktım. Hafifçe yerimde dikleşip babama baktım. Draken ile muhabbet ediyorlardı. "Baba." Seslendiğimde bana döndü. "Efendim güzelim?" Tebessüm edip konuyu açtım. "Biliyorsun,uzun süredir Ares'lerin sarayında kalıyoruz ve bu durum beni biraz rahatsız ediyor." Babam kaşlarını çatıp kendini temelli bana döndürdü. "Ne demek rahatsız ediyor? Birisi bir şey mi yaptı yoksa?" Sakin ama ürkütücü bir tonda sorduğunda kıkırdadım. "Birisi beni rahatsız etse sence onun yanına bırakır mıyım?" Babam hayır dercesine kafa sallayıp güldü. Konuya geri döndüm. "Bizim artık yeni bir eve taşınmamız gerek." Babam bütün ihtimalleri bildiği için açıklamadım. "Anlıyorum kızım. Bende zaten seninle bunu konuşacaktım. Bizim,bize ait topraklarımız var bu evrende. Bizimde bir krallığımız var aslında,ama bizim gidişimizle her şey silindi. Kayıtlar,kanıtlar,hatıralar.. Bizi unutturmak için her şeyi yaptılar kısacası. Ama o topraklar bizim mühürlerimizle kaplı olduğu için kimse girip çıkamıyor. Şuan orada tek bir canlı bitki bulamazsın ama oraya gittiğimizde mühürler bizi hissedecek ve eski haline dönecek her şey. Sarayımız,topraklar,halk,ordu,bitkiler,kasabadaki evler,pazarlar hepsi." Şaşırmıştım gerçekten de. Draken bana bakıp güldüğünde annemlerde ona katıldı. "Şaşkın balığa döndün resmen!" Draken eğlenen ifadeyle söylendiğinde homurdandım. Ne bu şaşkın balık sevdası ya? Arkamdaki yastığı alıp ona fırlattım. O da hemen tutup yanına koydu ve dil çıkardı. "Beş yaşındaki veletler gibisin abi! Seni yendiğim gün ki suratında aynen şaşkın balığa benziyordu hatırlatayım dedim." Abi kardeş ilişkisiydi bizimkisi. Hep böyleydi,böyle devam edecekti. "Bücür'e bak sen! Hile yapmıştın bir kere!" Yastığı bana geri fırlattığında hızlıca tuttum. Bende ona dil çıkardım. "İkinizde beş yaşındaki veletler gibisiniz şuan." Bıkkınca mırıldanan Valtor'a aynı anda, "Hah!" diye bir nidayla döndük. Annem konuştuğunda dikkatimizi ona verdik. "Diana.. Kendine gerçekten bir abi bulmuşsun bebeğim.. Draken teşekkür ederim,kızıma abilik,arkadaşlık ettiğin için. Artık sende benim evladımsın bunu aklından çıkarma." Annem duygusal bir şekilde mırıldandığında tebessüm ettim. Sonra işi mizaha vurarak, "Bu su aygırı mı iyi abi? Beni az daha piranalara yem ediyordu be!" Draken'de hatırlamış olacak ki kahkahayı bastı. Bende onunla güldükten sonra Draken anneme döndü. "Asıl ben teşekkür ederim,böyle bir çocuk yetiştirdiğiniz için. Diana'nın ailesi benim ailemdir,emin olun sizi ikinci ailem olarak görmeye başladım bile." Son kısmı gülerek söylemişti. Draken tuhaf bir tiptir,sağı solu belli olmayanlardandır kendisi. İşkence ederken bir anda gülmeye başlar,bir anda mizahşör oluverir,bir anda sert bir kaya gibi olur,öfkesi her yeri titretirdi. Hepimizin tahtaları eksik biliyorum. "Ailemize hoş geldin oğlum." Babacan tavrıyla konuşan babama baktım. "Ama ilk oğlum değilsin onu baştan söyleyeyim. Senden evvel Valtor geldi tanıştı bizimle." Valtor gururlu bir edâyla sırıttı. Draken ona gözlerini kısıp bakarken hıh'ladı. Böyle böyle küçük muhabbetler,şakalaşmalarla geçen günümüz bitmişti. Bugün kendi topraklarımıza gidecektik. Ama yanımızda ne Valtor olacaktı,ne de Draken. Sadece annem,babam ve ben olacaktık. Babam "Topraklarımız ilk önce bizim enerjimizi hissetmeli. Başkasını yanımızda hissederse mühürler ters teper ve giremeyiz." demişti. Bu nedenle Valtor kendi Krallığına,Draken kendi krallığına gitmişti. Sıra bizdeydi,sıra bizim krallığımızın hüküm sürmesindeydi.


İlk önce Aenye krallığına gitmiştik. Ares ve ailesiyle durumu konuşup vedalaşmıştık. Oradan da kendi topraklarımızın girişi olan Kara orman'a geçmiştik. Kara orman denilen yerde mühürlerin koruma için aldıkları bir önlemmiş aslında. Yani mühürler,tehlikeleri uzak tutmak için kendisini tehlikenin ortasına koymuştu. "Dikkatli olmalıyız kızım,ormanın içinde büyük bir kara ağaç bulmamız gerek. Onu bulursak krallığımızı da buluruz."  Onu onaylarken annem ve babam beni arkalarına almış dikkatlice etrafa bakıyorlardı. "Baba,bence ayrılalım." Babam keskin bakışlarıyla bana döndüğünde omuz silktim. "Bir şey olmaz bana. Sen annemle soldan git,ben de sağdan gideceğim." Sağıma dönüp oraya ilerlemeye başladığımda babamın sesini duydum. "Dikkatli ol! Ağacı bulursan elini ağaca yasla ve 'Dynastia retro est, non amplius abscondere.' Bunları söyle. Anlamı,hanedan geri döndü,artık saklanmak yok demek." Babamın dediklerini dikkatlice dinleyip sözleri hafızama kazıdım. Latince sözler olduğundan emindim. Yerde ki yaprakların,dalların kırılma seslerine karşılık ormanda sadece uğultu hakimdi. Sisli ormanın ağaçları sanki nefes alıyorlardı. Etrafıma dikkatlice bakarken bir çift göz fark ettim. Onu fark ettiğimi anlar anlamaz hızlıca gözden kayboldu. Oraya doğru ilerlerken fısıldamalar duyduğumu sandım. Ayağımın altında bir dal çatırdadığında durdum. Gerçektende bir şeyler fısıldıyordu. Kaşlarımı çatıp gözlerimi kapattım. Ormanı dinlemem gerekiyordu. 'O geldi! Gördün mü.. Evet evet!" Heyecanlı ve ürkütücü fısıldaşmaların sesleri çok tuhaftı. Tam arkamda bir enerji hissettiğimde gözlerimi açmadan neler olduğunu görmeyi düşündüm. İşte şuan vizyonu görüyordum. Arkamda dört yaratık bana yaklaşıyordu. Ama fark ettim ki bana hayranlıkla bakıyorlardı. "Olduğunuz yerde durun." Gözlerimi açmadan konuştuğumda şokla durdular. Birbirlerine bakışlar atıp tedirginleşmişlerdi. "Kimsiniz?" Tekrar konuştuğumda ortadaki yaratık öne çıktı. Kendinden emin şekilde bana baktı. 'Efendim,biz ormanın koruyucularıyız.' Başka bir dil konuşuyorlardı ama anlıyordum. Zihnimde yankılanan sesine karşılık vizyonu kenara itip arkamı döndüm. Yaratıklar saygıyla eğildiler. Dizlerimin üstüne çöküp onlara dikkatle baktım. Ortada öne çıkmış olana elimi uzattım. Anında şekil değiştirdiğinde şaşkınlıkla ona baktım. "Ama?.." Yaratık yerine devasa bir kurt vardı artık. 'Efendim,hanedanlara ait dört kurt vardır,ben ise size aitim. Arkamda sol baştaki annenize,sağ baştaki babanıza ait. Bunlar dışında bir sürü var ve onlarda hanedanlara ait. Onlar sadece koruyucu, hem bizi,hem de şehri korurlar.' Zarif,güçlü bir kadın sesi geliyordu. Benimle zihinden iletişim kurabilmelerine şaşırmamıştım aslında. Kaşlarım çatıldı. Güzel,iyi hoştu ama dördüncü kurt ne alaka? Başka hanedan mı vardı? Kırdığı pot'u fark etmiş olacak ki başını eğdi. 'Söylemem gerekiyordu efendim,üzgünüm. Aklınızdaki soruyu cevaplayamam.' Kafasını yavaşça okşayıp diğerlerine baktım. Elimle gelmelerini işaret ettim. Hepsi teker teker gelirken yere temelli oturdum. "Bana kara ağacı gösterin. Ha,bir de bu sürünün alfası kim?" Babama ait olan kurt öne çıktı. Başka türlüsü zaten tuhaf olurdu. Ayağa kalkıp dizlerimdeki yaprakları silkeledim. Kurdumu incelemeye başlamıştım. Bembeyaz tüyleri,sapsarı parıldayan gözlerine biraz dikkatli baktığımda tebessüm ettim. Aynı benim gibi bir gözünde kalın siyah çizgiye sahipti. Babamın kurduna baktığımda onunki de beyazdı ama gözleri kırmızıydı. Birde kulağının bir tanesi temelli siyahtı. Tatlı bir görüntü oluşturmuştu ama kırmızı gözleri ürkütücüydü. Annemin kurduna baktığımda sırıttım. Bal rengindeki tüyleri ve masmavi gözleriyle çok güzel bir kurttu. Sıra kime ait olduğunu bilmediğim kurda geldi. Diğerlerinin aksine birazcık daha büyüktü,alfadan ise biraz kısaydı ama alfayla yarışacak şekilde kalıplıydı. Simsiyah tüyleri vardı,burnunun köşesinde küçük beyaz bir ben vardı. Gözleri de sapsarı parıldıyordu. Kafasını hafifçe yana yatırdığında aynı hareketi yaptım. Kulakları dikleşirken bana bir adım attı. Bende ona bir adım attığımda dipdibeydik. Kafamı hafifçe aşağı indirdiğimde o da kafasını kaldırdı. Burnu çeneme değiyordu şuan. Kafasını okşayıp fısıldadım. "Kime aitsin?" Kafasını yine yana yatırıp kafasını elime sürttü. Cevaplamayacaktı demek. Zorlamadım ve diğerlerine döndüm. "Yolu gösterin,yolda da isimlerinizi söylersiniz olur mu?" Cevap almadığımda arkamı dönecekken bacağıma siyah kurt sürtündü. Eğildiğinde ona kafam karışmış şekilde baktım. 'Binmeni istiyor Diana.' Kurdum konuştuğunda olumsuz anlamda kafa salladım. "Olmaz,yorulur." Anlamsızca hepsine karşı çabucak ısınmış,içgüdüsel olarak onları düşünüyordum. Bir anda abuç arama kafasını sokup kafasını kaldırdı. Yere düşmemek adına sırtına tutunduğumda homurdanmaya benzer sesler çıkarıyordu. Pozisyonumu düzeltip at biner gibi bir pozisyona girmiştim. Yürümeye başladığında boynuna sarıldım. Tüyleri yumuşacıktı,kime aitsin sen? Babamın kurdu konuşmaya başladığında kafamı kaldırdım ve ona baktım. Sert ve otoriter sesi ile alfalığını belli ediyordu. 'Diana,adım Fenrir. Eşim,yani annenizin kurdu Luna. Sizin kurdunuz,Storm.' Gururla başını eğip kuyruğunu sallayan kurduma bakıp güldüm.  Sonra Fenrir altımdaki kurda bakıp konuştu. 'Shadow.' İsmine yakışır bir biçimde gölge gibi hareket ediyordu altımdaki kurt. Adımlarının sesi yoktu,nefes alıp verişini sadece vücudunun hareketlerinden anlıyordum. "Kime ait olduğunu daha çok merak etmeye başladım. Ah," Karşıda kocaman siyah yaprakları olan ağaca baktım. "işte orada!" Heyecanla konuşmama karşılık kurdum uludu. Kıkırdarken bir baktım ki annemlerde orada. Annemin kurdu anneme koşarken,babamın kurdu asil adımlarla babama ilerliyordu. "Demek kurtlarla karşılaştın. Ah güzel kızım!" Annem kurdunun kafasını okşarken kurt annemin yanaklarını yalıyordu. Çok güzel görünüyorlardı ikiside. "Bekleye bekleye bizde kök saldık kızım,hiç gelmeseydin." Babam alayla konuşurken kurdunun kafasını okşuyordu. Shadow'dan inmeye çalıştığımda hırlamayla tepindi. Kızdığını anlayıp yerime geri yerleştim. Ağaca doğru ilerlerken babam ve annem dikkatle bize bakıyordu. "Sizinle konuşacağım baba,yine sırlarla dolusunuz!" Sitemle konuşup burun kıvırdım. Shadow ağaca yaklaştı ve dibinde durdu. Ağaca ilk önce parmaklarımı değdirip sonra avucumu ağaca yasladım. Ağaca değdiğim kısım parıldarken sözleri söylemeye başladım. "Dynastia retro est, non amplius abscondere." Her kelimeyle ışık artıyor ve etraf titriyordu. Sözlerim biter bitmez ışık büyüdü,büyüdü ve patlarcasına gözümüzü kör etti. Etrafta kuş cıvıltıları,hayvan sesleri oluşmaya başlamıştı. O buz gibi soğuk hava gitmiş kendini ılık bir havaya bırakmıştı. Gözlerimi araladığımda gözlerim şokla büyüdü. O kadar güzel bir ormandaydık ki. Çeşit çeşit ağaçlar,bitkiler,yaratıklar,hayvanlar.. Burnumun ucuna konan kelebeğe karşı gülümsedim. Normal bir kelebek değildi,kanatları ve antenleri parıldıyor,kanatlarından parıltı halinde tozlar saçılıyordu. Kanatlarını çırpıp benden uzaklaşırken arkasında parıltı taneleriyle uçuyordu. Çok güzeldi. Annem ve babam özlemle etraflarına bakıyorlardı. Annem kurdunun üstüne binip kurdunun kulaklarını okşadı. Babam ise asil bir şekilde eğilmiş kurduna bindi. Fark ettim ki aslında onlarla dost,aile gibi ilişkimiz vardı. "Hadi Fenrir,bize etrafı göster." Zihnimde kalın ve otoriter bir ses yankılandı. 'Elbette dostum.' Fenrir hareketlendiğinde hepimiz onun peşine takıldık. Storm ara sıra Shadow'a sürtünüp ısırır gibi yapıp hemen kaçıyordu. Shadow ise hırlayıp dişlerini gösteriyordu. Sanki,bir kardeşin abisine bulaşması gibiydi. "Storm.. Siz kardeş misiniz Shadow'la?" Soruma karşılık veren Shadow olmuştu. İlk defa konuşmasına karşılık şaşırdım. 'Evet,Diana.' Soğuk,ürkütücü ama hoş bir sesi vardı. "Baba,onlar ailemi? Yani şey işte.." Soruyu nasıl soracağımı bilememiştim. Annem güzel sesiyle gülüp konuştu. "Evet bebeğim,bizim gibi onlarda aile." Kaşlarım kafama dolan şüphelerle çatıldı. Ciddi ve soğuk kişiliğim devreye girmişti. AKlımdan geçen soruyu pat diye sormuştum. "Anne,bir kardeşim var değil mi?" Annem afallar şekilde bana dönmüştü. Gözlerinde kırgınlık,öfke,hasret vardı. Hissediyordum,lanet olası duyguları hissediyordum. Başından beri şüpheleniyordum ve işte doğruydu! Babam sakin bir ses tonuyla konuştu. Ama yüzü öfkeyle kasılmıştı ve öfkesini iliklerime kadar hissediyordum. "Evet güzelim,bir kardeşin var. Ama sen çok küçükken öldü." Babamın cevabı tüylerimi diken diken etmişti. Bedenimden bir titreme geçti. Zihnimde bir ses yankılandı. 'Hayır... Bulabilirsin...' Kesik kesik ses ile sadece iki kelime beynimde bir şeyleri yıkıma uğratmaya yetmişi. Shadow'un gerildiğini hissediyordum. "Anlat baba,her şeyi." Babam derin bir nefes alıp Fenrir'in durmasını istedi. "Adı Pars Valentino,senden sadece 3 yaş büyük." Elini havaya tuttuğunda bir erkek çocuğunun görüntüsü belirdi. Siyah ve kısa saçlıydı,gözlerinin birisi yeşildi,birisi ise simsiyahtı,yüzünde hafif çilleri vardı ve bu küçük çocuğun yüz hatları çok keskindi. Sonra yanında benim küçüklüğüm belirdi. Ortalama 2 yaşlarındaki halim neşeli bir şekilde yanındaki çocuğa sıkıca sarılmıştı,çocuk ise yüzündeki mutlu ifade ile kendine hayli benzeyen kızın saçlarını örüyordu. Görüntü gittiğinde kulaklarım çınladı. Bir vizyon geldi önüme. 

"O seni bulduğunda Shadow,onu bana getir." Bir adam Shadow'un kafasını okşuyordu. Bana sırtı dönüktü. Ama kalıplı adam kalkıp,benim olduğum yöne ilerlemeye başladı. Tam önümde durduğunda sanki beni görebiliyormuşçasına tebessüm etti. "Bul beni kardeşim,sizi çok özledim. Beni bul ki çoğu şey açıklığa kavuşsun." Abimdi,gözleri ve çilleri yeterliydi aslında anlamam için. Fakat bana gerçektende benziyordu. Elimi ona uzattığımda sanki bunu yapacağımı zaten biliyormuş gibi oda elini uzattı. "Vizyonlar kardeşim,evet bunların olacağını gördüm. Büyümüş,serpilmişsin. Beni bul miniğim,bul ki saçlarını tekrar örebileyim." Sözleri biter bitmez vizyon gitti. Fark ettim ki kaşlarım çatık,gözlerim dolmuş ve titriyordum. Babamın kucağındaydım ve endişeyle bana bakıyordu. "Kızım? Ne gördün?" Vizyonları biliyorlardı fakat ben tek bir kelime etmeden babamın kucağından hızla inip Shadow'a koştum. Shadow anlamışçasına hemen eğildi. Sırtına bindiğimde koşmaya başladı. "Diana!" Annem ve babamın bağırışlarını umursamadan Shadow'a sarıldım. Titreyerek ağlıyordum. Ben bu kadar ağlamazdım,buraya geldiğimden beri sulu göz olmuştum. "Shadow daha hızlı.." Fısıldarcasına çıkan sesime karşılık Shadow hırlamalarıyla hızını arttırdı. Öyle bir hızla gidiyordu ki etrafımızda ki ağaçlar şerit haline gelmişti. 'Sakin ol Diana,abin'i bulmana yardım edeceğim.' Shadow zihnime konuştuğunda tebessüm ettim. "Teşekkür ederim." Cevap alamamıştım ama hızını yavaşlatmıştı. Kafamı kaldırdığımda bir mağaranın girişinde olduğumuzu fark ettim. "Burası neresi Shadow?" Mağaraya ilerlerken etrafa göz attım. 'Abin olacakları daha önceden görmüştü Diana. Aslında abini küçükken kaçırdılar,bir nevi annenin hikayesi gibi. Ama onu kaçıranlar çok faklılardı,amaçları ona eğitim verip,ölümsüz,sonsuz güce sahip bir asker olarak yetiştirmekti. Annenlere ölü olarak gösterilen abin değil başka birisiydi,çok güçlü bir kara büyü sayesinde annenler anlamadı. Ben yıllarca yanındaydım abinin,ama senin ortaya çıkışının haberi geldiğinde beni buraya gönderdi tekrardan. Abin vizyonları görmek istediğinde görebiliyordu,bunu sadece abin yapabiliyor. Vizyonlar sayesinde çok güçlendi,kurnazlaştı. Şuanda onu ben bile bulamıyorum,ama şunu biliyorum ki bir planı var.' Mağaraya girdiğimizde anlatmaya başlamıştı. Anlattıklarıyla tedirginleştim. Vizyon dünyasını kontrol edebilmek kimsenin harcı değildi. Ama abim yapabiliyordu,sandığımdan daha güçlü olmalıydı. Efsanede tek çocuk olduğum söyleniyordu,bir dakika. 36 yıl sonra ortaya çıktığı söylenilen bir efsaneydi,kahretsin birileri bir şeyin peşinde ve bunu yıllar öncesinden planlamış. Mağara'nın ortasında bir oyuk vardı. Shadow'un sırtından atlayıp oraya ilerledim. Oyukta su birikintisi vardı ve küçük bir gölet oluşturmuştu. Zihnimde yine o ses yankılandı. 'Elini,suya değdir.' Sesi dinleyip tereddütle avucumu suya yaklaştırdım. Su titreşimlerle dalgalanıp parlamaya başladı. Elim su ile temas ettiğinde göletin sadece avucumun olduğu kısımda bir görüntü belirdi. Kafamı çevirip yanımda dikkatle suya bakan Shadow'a baktım. 'Bakmalısın Diana.' Shadow'un dediğini yapıp suya tekrar baktım. Bana gülerek bakan abimle karşılaştım. Yankılanan sesi mağarayı inletti.

  "Diana.. Küçüğüm..."

İnstagram;altingolgeoffical

Nasssınızz? Bölüm nasıldı?? Neler düşünüyorsunuz yazın bakalım,oy ve yorum atmayı unutmayın :)

ALTIN GÖLGE - ARAF SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin