4. BÖLÜM

65 8 0
                                    

"İsmini duyduğum anda içimde bir şeyler düğümlenmişti. Tanımadığım birisine karşı heyecan duyuyordum,bu normal miydi?"

-

Akşam Michael'lerde oyalanıp biraz daha konuşmuştuk. Sonrasında eve geçip direkt yatmıştım. Gözlerimi yeni güne başlamak için araladım. Telefonu elime aldığımda John'dan 3 cevapsız arama, diğerleriyle birlikte toplam 122 cevaplanmamış çağrı vardı. Sanırım şirket batmıştı yoksa manyaklar mı bunlar? Hemen John'u aradım. 

"TANRIM! Şükürler olsun! Patron nerelerdeydiniz! Size ulaşamayınca çok korktuk! Bütün teşkilat her yerde sizi arıyor!" 

"John nefes al." Karşı taraftan derin bir nefes alma sesi duydum. Gülümsedim seviyordum John'u. "Beni merak etmeyin bir iki hafta olmayabilirim. Bu süre azaladabilir,çoğaladabilir."

John tedirginlikle "Köpek mamalarını hallettiniz mi?" diye sordu. Bu aramızda 'güvende misin? her şey yolunda mı?' demekti. İçten içe gururlandım helal çaktırmıyor çocuğum.

"Hayır John, halletmedim." dedim. Hayır dersem sorun yok. Evet dersem sorun var demekti. Mantık aramayın bizde bulunmuyor.

"Tanrıya şükürler olsun! Rahatladım. Patron sizin imzalamanız gereken evraklar birikti ama onları ne yapmalıyım?"

"Evime getirirsin sonra nasılsa yedek anahtarın var. Ve etrafa haber ver. Kimse evham yaratmasın ben hâlâ yaşıyorum ve masanın başındayım. " 

"Nasıl isterseniz patron. Bazıları yerinize geçmek için dedikodular yaymaya başlamıştı." 

"Adlarını bul John ve bir mesaj ilet benden." Biraz daha konuşup kapattım. Valtor denen adamla konuşmak için evren değiştirecektim bugün. Evet,evren değiştirecektim. Çoğu şeyi hatırlıyordum ama hâlâ absürt geliyordu. Yavaşça yatağımdan kalktım. Bebeklerim aşağıda oynuyor olmalılar ki hırıldamalar ve patırtılar vardı. Uyandırmamak için ses çıkarmamaya çalışıyorlardı. Tabi becerebildikleri söylenemez ama olsun. Üstümü bir çırpıda değiştirdim ve saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Nasılsa üstümü tekrar değiştirmek zorunda kalacaktım. Aşağı indiğimde koşuşturan 6 tane oyuncu gördüğümde kıkırdadım. Önümden hızla geçen Luna'yı bir hamlede tutup kucağıma aldım. Aslında ağırlardı ama güçlerim sayesinde hissetmiyordum. Demek yıllardır,bu yüzden çoğu şeyi kolayca hallediyordum. Luna şaşkınca bakıp beni fark ettiğinde yüzümü yalamaya başladı. Gülerek ona sarıldım. "Günaydın kızlarım! Günaydın oğlanlarım!" Aynı anda havlama sesleri kulağıma gelirken mutlu olmuştum. "Yemeklerinizi hazırlayayım,bugün yolculuk var!" Onları elbette yanımda götürecektim. Luna'yı bırakıp mutfağa geçtim. Bifteklerin içine birazda tavuk suyu kattığımda mama kaplarına koydum. Hepsi yerken bende kendime gevrek koydum. Bir şey hazırlamaya yine üşenmiştim. Gevreği kemirirken ne diyeceğimi düşünüyordum. 'Selam! Benimle savaşır mısın?' 'Benim tarafımda ol yoksa seni öldürürüm!' Kendi düşüncelerime gülerken doğaçlama yapmayı düşündüm. Gölgelerin varlığı o aynanın içine hapsolmuştu. Eğer hâlâ yaşayıp kral kalmak istiyorlarsa bana katılırlardı. Yoksa ne bir krallık kalır ne de bir kral. Özgüvenli olmalıydım,özgüvensizlik çok büyük bir önyargıya neden olurdu. İlk izlenim önemli. Yemekler bitince bulaşıkları makinaya koydum. Hizmetli geldiğinde hallederdi evi. Yanıma sadece telefonumu ve anahtarlarımı almıştım. Köpeklerimin boyunlarına gümüş zincirlerini takıp teker teker göz gezdirdim. Hepsinin tasmalarında ayırt edebilmem için küçük baş harfleri vardı. Siyah botlarımı giyip deri ceketimi üstüme geçirdim. Hepsi arkamdan gelip dışarı çıktıklarında kapıyı kilitledim. Garaja ilerleyip Jeep'imin arka kapısını açtım. Sırayla geçtiklerinde kapıyı kapatıp şoför koltuğuna geçtim. Garajdan çıkıp Michael'in evine doğru sürmeye başladım. Şarkı açtığımda hepsi havlamalarla ulumalarla şarkıya eşlik ediyorlardı. "I am the eye of the storm!(Ben,fırtınanın gözü!)" Bir uluma. "Inside I am silent and strong!(Sessiz ve güçlüyüm!)" Bir uluma daha. "Just waiting for the right right moment to strike!(Vuruş için doğru anı bekliyorum!" İki uluma birden. "Coiled like a cobra!(Kobra gibi kıvrıldım!)" Ve hepsi uluyordu. Şarkının verdiği hazla hızlı varmıştık eve. Arabadan inip arka kapıyı açtım. İndiklerinde kapıyı kapatıp arabayı kilitledim. Kapı biz varmadan açılmıştı. Michael tek kaşını kaldırmış şekilde bize bakıyordu. "Onları götürmeyeceksin değil mi?" Hakarete uğramış gibi hah'ladım. "Tabii ki götüreceğim!" Eve geçerken arkamdan benimkiler geliyordu. Salona geçtiğimde Ares tekli koltukta yayılmış oturuyordu. Geldiğimi görünce selam verdi. Köpeklere bir bakış atıp bana döndü. "İlk benim krallığıma gideceğiz bir kaç şeyi halledip seni Dhudeith Krallığına bizzat götüreceğim bir aksilik çıkmazsa." Kafa sallayıp onayladım. Daha iyiydi. En azından bir müttefiğim çoktan hazırdı. Michael geldiğinde ayağa kalktı. Üçgen oluşturup ortamıza bebeklerimi aldık. "Elimizi tut Diana ve gözlerinizi kapatın." El ele tutuşup bebeklerime seslendim. "Kapayın gözlerinizi problem yok." Onların kapattığını görünce kendimde kapattım. Michael tekrar konuşmaya başlamış ve bir şeyler mırıldanıyordu. "Hionte la faigr. Kafreu la faigr!" Bunları tekrarladıkça sesini yükseltiyordu. En sonunda girdaba girdiğimizi hissettiğimde gözlerimi daha da sıkı kapattım. Girdap hissi geçince gözlerimi açtım. Ellerini bırakıp ilk önce köpeklerimi kontrol ettim. İyi olduklarını görünce etrafı inceledim. Bir şatonun içerisindeydik. Büyük gösterişli alevlerden oluşan bir avize asılıydı tavanda. Etrafta sütunlar ve tablolar vardı. Bir de bir kaç çiçek ve büyük döner merdiven vardı. Muhtemelen sarayın girişindeydik. Ares beni takip edin dedikten sonra merdivenlerde ilerliyorduk. Şatafatlı kapıya vardığımızda kapıyı tıklattı Ares. Kapı kendiliğinden açılırken içeri geçtik. Gergindim,bunu hissetmiş olan Vance ve Queen sağ ve solumda, bacaklarıma dayanarak yürüyordu. Destek vermek istercesine. İri yarı olan köpeklerimden güven alarak dikleştim. Neden bu kadar büyüklerdi bilmiyordum,küçükken çok besledim sanırım. Emin adımlarla yürürken karşımızda Kral ve Kraliçe olduğu belli olan ikili duruyordu. Önlerinde eğilerek selam verdik. Tekrar doğrulduğumuzda Ares gidip anne ve babasına sarıldı. Az kaldı,bende sarılacaktım doya doya aileme. 

"Hoş geldiniz oğlum!" Annesi neşeli bir biçimde oğluna bakarak konuştu. "Hoş bulduk anne. Hadi salona geçelim anlatacaklarımız var." Kraliçe bana bakıp tekrar oğluna döndü. "Haberleri duydun mu?" Ares kaşlarını çatıp 'ne haberi' der gibi annesine baktı. "Kehanet gerçekleşti diyorlar. Bütün krallıklar kızı bulmaya çalışıyor. Resmen bir kızı savaş aleti olarak kullanmayı hedefliyorlar inanamıyorum!" Kraliçe şaşkınca ve sinirle konuşuyordu. Kızgınlığının nedenini anlamıştım,bir kadını kendi çıkarları için köle haline getirmek istemelerine öfkeliydi. "Anne, haberim var. Hatta ilk bilen ve bulan benim." Eliyle beni gösterdiğinde gerilmiştim. Kadın ve adam bana şaşkınca bakarken adam derin nefes aldı. "Bende bu nefes almamı dahi engelleyen enerji kimden geliyor diyordum." Adam hafifçe öne eğilip tekrar konuştu. "Sarayımda olmanız büyük bir onur Leydi Altın Gölge." "Doğrulun lütfen. Adım Diana bana ismimle hitap edin." Adam memnuniyetle tebessüm ederken kadın hemen dibime gelip elimi tuttu. "Hoş geldin tatlım! Gel içeri geçelim ve konuşalım." Samimi tavırlarına karşı gülümsedim. Bu zamana kadar kimin ne hissettiğini hep anlardım. Buda bir özelliğimdi mesela. Kraliçenin heyecanlı tavırlarına uyup koluna girdim. "Nasıl isterseniz majesteleri!" Annemi hatırlatmıştı bana. Eskiden bizde böyle şen şakrak konuşur ve gülüşürdük. Kraliçe kıkırdayıp beni çekiştirirken arkamızda kalan üçlüye bir bakış attım. Ne olduğunu anlamadan ağızları aralık bize bakıyorlardı. Bu hallerine gülüp ilerlemeye devam ettim. Büyük salona geçtiğimizde yemek masası karşıladı bizi. Kraliçe baş köşeye ilerlerken beni yakınına oturtup kendi de başa geçti. Kral ve diğerleri de gelip oturdular. Kral ve Kraliçe yan yana otururken yemekler hizmetçiler tarafından diziliyordu. "Leydi Diana, anlatın bakalım geliş amacınız nedir?" Hafifçe boğazımı temizleyip dikleştim. "Amacım müttefik toplamak. Kehaneti biliyorsunuz zaten. Annem ve babamı kurtarmam için gölgelerinde serbest kalması gerekiyor. Gölgeler serbest kaldıklarında güçten düşmüş olacaklar ve zor toparlayacaklar. Annem ve babamı ben halledebilirim. Güçlerini hızla yenilemeye yardımcı olurum. Ama gölgeler taş üstünde taş bırakmayacaklardır emin olun. Yani savaş yakındır." Sabah ki düşüncelerimi de eksiksiz tekrarladım. "Gölgelerin varlığı o aynanın içine hapsoldu. Eğer hâlâ yaşayıp kral ve kraliçe kalmak istiyorlarsa bana katılırlardı. Yoksa ne bir krallık kalır ne de bir kral. Benim gücüme sahip olmayı ve beni yok etmeyi hedefledikleri için hiçbir şey umurlarında olmayacaktır." Kral dikkatle beni dinliyor ve kafasında söylediklerimi tartıyordu. "Leydi Diana,haklı olduğunuzu belirtmek isterim. Size gereken desteği vereceğimizden şüpheniz olmasın. Bizimle ittifak kurmuş olan krallıklarda emirinizde olacak. Diğer ana krallıklarla toplantı planlayıp sizi de davet etmek isterim. Düşüncelerinizi aktarabilirsiniz." Olabilirdi aslında. Ayaklarına gitmektense onlar gelsinlerdi. "Vakit kısıtlı majesteleri. Mümkünse yarına planlayabilir misiniz?" Nazikçe sorduğumda tebessüm etti. "Elbette,şimdi haber gönderir ve acil toplantı olduğunu bildiririm. Eklememi istediğiniz bir şey var mı?" Biraz düşünüp konuştum. "Özellikle Dhudeith Krallığı gelsin. Altın Gölge ile ilgili olduğunu belirtirseniz herkesin katılacağını düşünüyorum." Kral kafa sallayıp onayladığında salondan ayrıldık. Kraliçe benim için kıyafet ayarlayacağını söylemişti. Hatta beni de peşinden sürükleyip birlikte kıyafet,takı,ayakkabı gibi şeyler seçmiştik. Yarın ki toplantıda baskınlık kurmam gerektiğini ve kendimden emin olmam gerektiğini söyleyip beni kıyafetlerle odada yalnız bırakmıştı. Günün yorgunluğunu atlatmak için köpeklerimle derin bir uykuya daldım.

İnstagram;altingolgeoffcal

Diana diğer bölümde varya of of yani. Şaka şaka,siz karar vericeksiniz buna. 

Ee,Nasılsınız? Hızlı gittiğimi düşündüğünüz yerleri lütfen belirtin. Oy vermeyi yorum yapmayı unutmayın!

ALTIN GÖLGE - ARAF SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin