The Fratellis - She's Not Gone Yet But She's Leaving
◇◇◇
Kont Evi'ndeki tartışmadan sonra ekipteki kimseyle konuşmamıştım. Dominic her yerde aranıyorken şehirde rahatça kalamazdık, o yüzden o gece atlara binmiş ve farklı yollara yönelmiştik.
Geri dönünce neler olacağını dert edinirdim. Şimdi bunun yeri ve zamanı değildi. Ekip beni aralarında görmek ister miydi bilmiyordum. Belki de niyetimin kötü olmadığını, sadece berbat bir aşık olduğumu görseler... Oh, hayır. Dominic'e aşık olduğumu kendi içimden dile getirmek bile garip geliyordu. Daha da garibi, onun bana aşık olduğunu duymaktı ki bu... İçten içe tam anlamıyla bunu Dominic'e oturtamıyordum.
Belki de bu yüzden ona karşı hissettiklerimi itiraf etmek bu kadar zordu. Sanki onu sevdiğimi gerçekten bildiği an, arkasını dönüp gidecekmiş gibi hissediyordum. Beni avucunun içine aldığına emin olduğunda, yanımda kalması için bir sebebi olmayacaktı.
Dominic bir oyunbazdı. Tıpkı benim gibi. Oyunun galibi olduğu an, aynı oyunda kalmazdı. Başka bir oyuna giderdi. Yani ben... Ben böyle yapardım. Bu yüzden bana aşık olduğuna inanamıyordum. Dominic, bir kadına aşık olup bütün hayatını sadık ve özverili geçirecek biri değildi; her gün başka tenleri keşfedecek ve muhtemelen erken yaşta ölecek biriydi.
Çünkü ben öyle biriydim. Tek sıkıntı... Bakışlarımı çevirip yanımda atını süren Dominic'e baktım. Lanet olsun ki, başka maceralara atılıp her gün bambaşka bir hayat yaşama fikri, yanımdaki adamın kollarında olma fikrinin yanında gülünç derecede değersiz geliyordu. Onun tadına bir kez bakmış, kokusunu bir kez almış olmak diğer bütün tatlardan ve kokulardan adeta tiksinmeme sebep olmuştu.
Dizginleri elimde tutmak için ne kadar çabalıyor olsam da Dominic'e bağımlı olmuştum.
"Yol boyu beni mi seyredeceksin?" Dominic'in yüzüne oturan çarpık gülüş, gözlerinin kısılmasına sebep oldu.
"Nişanlımı seyretmem yasak mı yoksa?" Dedim alaycı bir şekilde. Parmağımdaki yüzüğe tekrar baktım. Gün ışığında inceledikçe, gerçekten kelimenin tam anlamıyla kusursuzdu.
"Hım." Diye mırıldarken gözlerini keyifle kapatıp çenesini havaya dikti. "Tanrım... Bana böyle hitap etmen beni azdırmamalı."
Karşımızda belirmeye başlayan şehre bakarken Dominic'in söylediklerine gülmekle yetindim. Bütün günü yolda geçirmiş, güneşin tekrar batmasına yalnızca birkaç saat kala, Dominic'in bahsettiği liman şehrine gelmiştik.
Atları şehrin girişindeki ahıra yerleştirip etrafı inceleye inceleye yürümeye başladık. Neyse ki Dominic'in suratını taşıyan kelle avcıları posterleri bu şehirde yoktu. Güvenli bir şekilde ilerlemeye devam edebilirdik. Tek sıkıntı, üzerimizdeki kıyafetler buraya pek ait değildi.
Gözümüze çarpan bir dükkana girip daha az göze çarpacağımız kıyafetler bakmaya başladık. Hem silahlarımızı gizleyebilecek hem de simsiyah bir kostümle herkesin dikkatini çekmeyecek bir şeyler lazımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırsızlar ve Suikastçılar
FantasyBeatrix DeMarcus, bir prenseste olmaması gereken her şeye sahiptir. Bütün hayatını yüzünü bir tülün arkasına gizleyerek yaşamak zorunda olan Beatrix'in kendine ait bazı gizli kaçamakları vardır. Geceleri saraydan kaçıp, hızla tırmandığı duvarları a...