29. Ada

1.5K 175 40
                                    

Poor Man's Poison - Give and Take

They're coming for us now.
Somehow they found us out.
No sudden moves, don't make a sound.

No sudden moves, don't make a sound

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

◇◇◇

Kayık kıyıya yeterince yaklaşınca suyun içine atlayıp sahile çıkana dek yürüdük. Güneş, denizin üzerinde tatlı bir kızıllık bırakarak doğuyordu.

Bitik haldeydik. Gerçekten, kelimenin tam anlamıyla bitmiştik. Su, dizimize gelene kadar sığlaşınca kayıktan kıyıya çıkana dek attığımız o birkaç adım bile beni öldürebilirdi.

Sahile ulaşır ulaşmaz sanki hayatımda ilk kez toprağı görmüşüm gibi kendimi yere attım. Hemen ardından Dominic aynı şekilde yanıma uzandı.

İkimiz de bir şey konuşmadan öylece aydınlanmaya başlayan göğü seyrettik. Üzerimde parçalanmış kıyafetlerim, yanımda yüzü yara bereyle dolmuş Dominic ve esen serin sahil rüzgarı... Üşüyordum.

"Ölümden dönmeye alışamayacağım." Diye mırıldadım.

"Ben de." Dedi Dominic. "Senin ölümle yüzleşmene alışamayacağım."

Bir süre sessizce aynı şekilde yatmaya devam ettik. Açıkçası, bu adaya görev için geldiğim gerçeğini bile unutmuş, yalnızca hayatta olduğuma inanmaya çalışır hale gelmiştim.

Dominic sırtını yerden kaldırıp, omzunun üzerinden bana baktı. "Yerleşim yerine gidip, insanlar uyanmadan evvel düzgün kıyafetler bulmamız gerek." Elini kaldırıp üzerimi işaret etti. "Neredeyse çıplaksın."

Son kez gücümü toplayıp yerden kalktım. Sirenlerin kollarımda açtığı tırnak izleri hala sızlıyordu ve kaslarımın her biri hiç olmadığı kadar yanıyordu.

"O halde gidip kendimize kıyafetler bulalım ve... Lütfen, bulduğumuz ilk hana girelim."

Dominic başını sallayıp ayaklandı. Sahilin kenarındaki küçük tepeciği tırmanıp ağaçlık alanın içinden yerleşim yerine doğru ilerledik. Valdenis'in soğuk topraklara ait olduğunu biliyordum ve bu yüzden yaz mevsiminde olduğumuza şükürler edecek haldeydim. Zira şu an bile, esen rüzgarın serinliği alışkın olduğum türden değildi.

Evler gözükmeye başladığında, hiç vakit kaybetmeden kısa bir duvarla çeperlenmiş bahçelerin birine yaklaştık. Diyalog halinde kalacak gücümüz dahi yoktu. Sadece ezberlenmiş hareketlerle devam ediyorduk.

Dominic küçük duvarı aşıp bahçenin içinde kuruması için asılmış olan kıyafetlere ilerlerken ben de duvara yaslanıp soluklanmak için kendime izin verdim. Günün ilk ışıklarıyla öten horozların ve kuşların seslerini duymak yüzüme saçma bir gülümseme yerleştirmişti.

Acele etmek ya da gözükmemek gibi bir derdi olmayan Dominic, omzuna attığı kıyafetlerle birlikte geri dönerken gün ışığı sayesinde yüzündeki yaraları sergiliyordu. Bileğindeki halka şeklindeki kızarıklık düşündüğümden daha da fenaydı.

Hırsızlar ve Suikastçılar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin