Cansu, konağın bahçesinde gençlerle birlikte oturmuştu. Artık az çok alışmıştı Bade'ye, Çağla'ya, Defne'ye ama eski arkadaşlarını daha çok özlüyordu. Bu süreçte hep telefonu sayesinde onlarla görüşebiliyordu ve bu sakin hayatın ne zaman son bulacağını düşünüyordu. Bütün gün kocaman bir evde oturmak oturmak ve sadece oturmak onu içsel bir bunalıma sürüklemek üzereydi. Doruk'a verdiği dersler, aldığı şan eğitimi ya da günlük sohbetler artık onu kesmiyor nereydese bir aydır hapsolduğu bu altın kafesten artık uçup gitmek istiyordu.
Tercih sonuçların açıklanmasına kısa bir süre kala ablası ile iletişimi de kesilmişti birdenbire. Dünden bu yana ablasını düşünürken Ekin'in ve Simge'nin onu geçiştirdiğini çok iyi anlıyordu. Sürekli bir bahane uydurup Lila'yla konuşmalarına engel olduklarından onlarla da pek konuşmak istemiyordu bu aralar. Babasını da merak ediyordu öte yandan. Neden böyle bir duruma düştüğünü ise o gündür bugündür anlamıyordu bir türlü.
Düşünceleri canına tak edince bu sohbetine bile katılmadığı gruba baktı ve yerinde hareketlendi hemen. Bahçedeydi belki ama buradan da gitmek istiyordu artık.
"Şey size ayıp olmazsa ben yukarıya çıkabilir miyim?" diyerek sohbeti böldüğünde Defne yerinde hareketlendi hemen. Genç kızın yüzünde sıkıldığını manşetlerle yazan bir ifade vardı ve bu duruma içten içe üzülmüştü Defne.
"Yaa, canın mı sıkıldı Cansu? Gel beraber çıkalım istersen yukarıya," diye bir teklifte bulununca Cansu başını salladı ve dudaklarını birbirine bastırarak gülümsedi. Defne ile yukarıya çıktığında da değişen hiçbir şey olmayacaktı. Yukarıda da devam edecekti aynı sıkıcı, boğucu hava.
"Yok ondan değil. Sonuçlar açıklandı mı merak ediyorum. Telefonum yukarıda kaldı da. Siz devam edin lütfen," diyerek armut koltuklardan kalktığında Defne anlayışla başını sallamıştı. Cansu arkasını döner dönmez ifadesizleşen yüzünü gizleyememişti pek. Hızlı adımlarla bu devasa bahçeden eve giden yolu buldu ve mutfaktan içeriye girdi.
Gündüz vakti olduğunda evde kimse yoktu. Doruk, Asu ile evden sabahın erken saatinde çıkmıştı. Yiğit dünden beri zaten eve uğramıyordu. Kızlar da bugünü kendilerine tatil ilan etmişlerdi resmen. Cansu üst kata giden merdivenleri kös kös çıktıktan sonra odasına girdi ve perdeleri kapalı, boğucu küçük odasında ayaklarını yerde sürüye sürüye komodinin üzerindeki telefonunu aldı ve ekrandaki cevapsız çağrıları gördü. Mahalleden arkadaşı Kayra birçok defa aramıştı Cansu'yu ve bu sadece birkaç dakika önce gerçekleşmişti.
Cansu kendini yatağa atarak Kayra'yı geri aramaya koyuldu. Telefonu kulağına yaslamış halde tavanı seyrederken uzun zamandır görmediği arkadaşının sesini duydu. Daha dün konuşmuşlardı hâlbuki.
"Cansu! Kız sen neredesin? Evde neden kapıyı kimse açmıyor? Nereye gittiniz ya?" diye yükseldiğinde Cansu yanağını ısırdı sertçe. Burada kaldığından elbette kimsenin haberi yoktu.
"Yok kızım, bir yere gittiğimiz yok. Ben evde değilim sadece. Babam evde tektir. Ne oldu neden art arda aradın sen beni? Daha dün gece konuştuk." Yine klasik bir aşk hikâyesidir diye düşünürken Kayra telefonda bambaşka şeylerden bahsetmeye başlamıştı.
"Yavrum sen iyi misin? Ablan cezaevine girdi diye duydum ben. Neredeysen çabuk gel mahalleye! Simge ablayı gördüm az önce. Sizin evden bir çanta dolusu eşya ile çıkıyordu. Sorduğumda bana cezaevi dedi saçma sapan ama anlamadım. Sonra seni aradım."
Cansu ne olduğunu anlayamadan yerinden doğruldu ve dolaptan dışarıda giydiği terliklerini çıkardı hemen. Kafasında binlerce soru türemeye başlamıştı. Cezaevi diye düşündü ama aklına hiçbir mantıklı sebep gelmedi ablasının cezaevine girmesi için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Teen FictionHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...