14 Temmuz'u gösteriyordu telefonun ana ekranı. Gülümseyerek ekrandaki şekillere bakıp yatağımdan doğruldum. Cansu hala uyuyordu. Erken kalkıp tırnak uçlarımda yürüyerek odadan çıktım ve banyoya girdim. Bugün Cansu'ya klasik bir başlangıç yaparak günün seyrini Yiğit'le değiştirecektik. Bu Cansu'nun hayalinden ve beklentilerinin de ötesinde olacaktı. Düşününce bile içim kıpır kıpır ederken sessizce sabahın altı buçuğunda banyo yaptım.
Islak saçlarımı havluya sararak banyodan çıktım. Evde ölüm sessizliği kol geziyordu. Önce babam için omlet yapmaya karar verdim. Dolaptan yumurtaları alıp işe koyulurken öte yandan ilaç poşetindeki ilaçları ezerek yemeğine katıyordum. Babama ayrı bir tepsi Cansu'yla bana da ayrı bir tepsi hazırladıktan sonra babamın tepsisini alarak oturma odasına gittim. Biz evdeysek kapısını kilitlemiyorduk, sadece ana kapı kilitli oluyordu. Onun dışında evin her yerinde demir parmaklıklar vardı müstakil olduğundan dolayı.
Dirseğimle kapısını açıp içeriye girdiğimde babam oturmuş, oturduğu yerde abaküsle sayı sayıyordu ve bir ileri bir geri sallanıp duruyordu. Bütün enerjimle gülümseyerek kapıyı ayağımla kapattım ve tepsiyi tekerlekli masasına bıraktım.
"Günaydın baba. Bugün nasılsın? Rüya gördün mü hiç?"
"Nazenin?" diyerek kaldırdı başını ve bana baktı. Karşısında beni görünce bir hayli hayal kırıklığına uğramıştı. Kendimi üzmek yerine gülümsemeye devam ettim.
"Annem gelecek baba. Bugün kahvaltını ben getirdim. Omlet seversin diye bugün omlet yaptım sana. Ye bakalım. Nasıl olmuş?" Masasını önüne getirdiğimde yere bağdaş kurdum her zamanki gibi. Onunla vakit geçirmeyi öyle çok istiyordum ki keşke bizi terk edip giden annemi unutsaydı da beni hatırlasaydı.
Kalbimden akan sızım sızım acıyı hiçe sayarak yemek yiyişini izledim bir süre. Cansu için genelde hazır pasta alırdım marketten çünkü pasta yapacak vaktim hiçbir zaman olmazdı. Babam yemeğini yerken huysuz tavırları yine baş gösterince ayağa kalktım ve odasında onu yalnız bırakmak için çıktım.
Sesli bir şekilde nefes alıp mutfağa ilerlediğimde buzdolabına koyduğum pastayı çıkardım hızlıca. Kendimi düşürmemek için yalandan da olsa gülümseyip dünden beri dilimden düşmeyen Kanatlarım Var Ruhumda şarkısını mırıldana mırıldana mumları diktim üzerine. Tam on yedi tane sapladığıma emin olduktan sonra hepsini teker teker yaktım ve pastayı bir elime alarak odamıza doğru yürüdüm. Telefonun o gözlerimden farksız çeken kamerasını açtım ve bir elimle de kamera kaydına başladığımda ayağımla hafif aralık olan kapıyı ittirdim.
Kapı gıcırdayarak açılırken hemen içeri girdim çünkü kapı uzun süre açık kalamayıp yeniden kapanıyordu. Cansu yastığına sarılmış, kıvırcık saçları birbirine girmiş halde uyuklarken ağzı hafif açılmış ve salyası yastık boyunca akmıştı. Bu hali bana hep küçüklüğünü anımsattığından birkaç saniye yüzünü seyredip daha sonra ona seslenmeye başlamıştım.
"Cansuyummm..." Sevecen sesimi duyar duymaz kaşları çatıldı ve dudakları kapandı. "Cansu'm uyan. Okula geç kalacaksın yavrucan," diye mırıldandığımda yüzü büzüştü efsanevi bir hızda. Bu daha çok kıkırdamama sebep olurken yatağında düz döndü ve bıkkın bir şekilde kolunu terlemiş alnına yasladı.
"Üf abla ya. Yavrucan ne? Ayrıca ne okulu?" diyerek nefesini dışarı üfledi ve gözlerini kırpıştırdı. Rahatsız olmuş bir ifadeyle kolunu kaldırdı ve bir süre incecik bileğini seyretti. "Bu sıcakta ne okulu harbiden?" diye lafı ağzında yuvarlarken fark etmesi için hala bir elimde telefon bir elimde pasta tabağıyla başında bekliyordum.
Çipil çipil bakan kahverengileri beni bulunca kocaman gülümsedim. "İyi ki doğdun uykucu bebek!" Kolunu yeniden alnına bastırıp iri dudaklarıyla gülümseyince telefonu çalışma masasındaki kalemliğe sabitleyip pastayla yanına oturdum. Uyku mahmuru yerinden kalkıp dağınık saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırdı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Teen FictionHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...