Lila İpekçi
"Babam epey bahsederdi senden. Unutmamam içindi sanırım ama ben seni hiçbir zaman unutmadım. Sadece tanıyamam diye düşündüm; fakat seni ilk gördüğümden bu yana ablam olduğunu anlamıştım."
Ağır gerçeklerimiz vardı bizim. Beste ve ben kardeştik ancak öz ailemiz kimdi bilmiyorduk. Doğrusu bunu bilen hiç kimse yoktu. Birisi hapiste ötekisi bakımevinde idi ve hastaydı. Açıkçası gerçeği öğrenmek istemiyordum da. Ben böyle mutluydum. Yiğit'le mutluydum. Terk edildiğim bu hayatta kendi mutluluğumu bulmuştum bir şekilde. Daha fazlası bana zarar verirmiş gibi geliyordu. Eksikliklerimin üzerine bir çarşaf germişken o çarşafı neden silkelediklerini anlayamamıştım.
"Hiç tanıyamadım ben onu. Unutmuştur beni..." diye mırıldandı Beste, ruh gibi bir sesle. Bilemiyordum işte bunu. Babam herkesi her şeyi unutmuştu artık. Bütün bu yaşananlar ağır gelmişti ona da. Belki de bu sebepten erken bunama yaşamıştı. Hafızası daha fazla hatırlamak istememişti bunları. Babamın bize yetemediğini, bizi koruyamadığını düşündürmüştü annem ona ve bu hikâyedeki tek kötü insan annemdi. Bir anne nasıl kötü olabilirdi ki?
Zor olmuştu Beste'nin elini tutmak ama nihayetinde yıllardır beklediğim o sıcak kolları bana o vermişti. Salonda oturmuştuk öylece. Nurbanu Hanım babamla aralarında geçen her şeyi anlatmıştı o sırada. Sevilay Hanım perişan olmuştu gerçekleri duydukça ama artık herkes öğrenmişti.
Beste sürekli bu evi inceliyordu ve ne gariptir ki ben de onunla bu evi inceliyordum. Sanki o yanımdayken bu ev daha farklıydı.
"Unutmadı," dedim babama olan özlemim kabarırken. "Babam bizi unutmadı, sadece büyümüş halimizi hiç görmedi ve tanıyamadı. Onun için ben hep on iki yaşındayım sen de on bir... Bu evden götürüldüğün yaştasın," deyince Beste elini yüzüne kapatıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. Başımı çevirip ona döndüğümde Kaan ayağa kalkıp bir bardak su doldurdu Beste için.
"Beste abla iç şunu," diyerek ona bir bardak su uzattığında Beste kıpkırmızı olan yüzünü kaldırıp bana döndü.
"Beste değilim ben," dedi boğuk bir sesle. Başımı salladım boğazım düğümlenirken.
"Lilya'sın sen. Babamın güzel kokulu zambak çiçeğisin. Hiç değişmedin ki," diye mırıldandığımda Yiğit sırtımı sıvazladı ve beni kendine çekip şakağıma bir buse konurdu. Onun varlığıyla nefeslenirken Beste uzatılan suyu acı çekerek yudumlayıp Kaan'a geri verdi.
"Ben... Yanlış anlamazsan Lila... Ben artık... seninle yaşayabilir miyim burada?" dedi Beste burnunu çekerken. Islanmış kirpiklerimi kırpıştırıp doğruldum. Doğru mu duymuştum?
"Beste lütfen..." diye atıldı Sevilay Hanım öne. Ne diyeceğimi bilemeyerek etrafıma bakınıp kendimi gösterdim.
"Benimle mi? Bu evde mi?" dedim şaşkınlığımı gizleyemeyerek. Beste hızlı hızlı başını salladı ve benim aksime beline uzanan dalgalı bakımlı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.
"Gerçek ailemin yanında olmak istiyorum ben artık. Tamam, bunca zaman saray gibi bir evde bütün imkânların içinde el bebek gül bebek yetiştim ancak yakın zamanda düğünüm olacak zaten. En azından evliliğim gerçekleşene dek seninle kalmama izin ver. Yıllarca ayrı kalmışız zaten."
Dudaklarımı bilinmez bir şekilde büzdüm ve omuz silktim. Şok içinde oturan diğerlerine baktım. Herkes saatlerdir yaşadığımız olayı anlamaya çalışıyordu ancak pek başarılı olamıyorlardı. Sevilay Hanım ise daha çok ağlayarak eşine sarıldığında ben dudaklarımı büzdüm.
"Anneni üzme lütfen. Herkes kaldığı yerden devam etsin hayatına. Bu herkes için daha iyi bir seçim Beste," dediğimde Nurbanu Hanım'la bakışlarımız kesişti. O sırada bir sessizlik oluştuğunda yatsı ezanının sesini duydum. Mahallemizdeki camiden gelen bu sesle herkesi bir sakinlik alırken ben derin bir nefes aldım ve dudaklarımı araladım kararsızlıkla. "Yıllar geçti her şeyin üzerinden. Babam artık eskisi gibi değil ve herkes büyüdü öyle değil mi? Bence herkes nasılsa öyle devam etsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Teen FictionHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...