Saat dokuza geliyordu. Cansu hastanede bir odada uyuyordu. Öğrendiğim kadarıyla verdikleri sakinleştirici serum ona bu gece rahat bir uyku çektirecekti. Doktor hiçbir sorun olmadığını söylemişti. Sadece bu aralar psikolojik anlamda ona destek olmalıydık o kadar. Bu esnada ben nasıl aklımı koruyacaktım bilmiyorum... Arka plana atmıştım bu düşünceyi.
Babam sorgu odasında bir kriz geçirince onu da acilen hastaneye kaldırmıştık. İlaçlarını almıştı ve onun yanı sıra bir sakinleştirici ilaç da o yemişti. Kapısında polisler nöbet tutuyordu ve görüşmem artık yasaktı. Yiğit bir şekilde halledeceğini, telaşlanmamam gerektiğini söylemişti. Ona güvenmekten başka çarem yoktu zaten.
Babamın sağlıklı oluşuna şükrederken alnımı Cansu'nun narin ellerine dayadım. Gözlerim uyku diye yalvarırken kendiliğinden kapanmaya başlamıştı ancak buna izin vermemiştim. Cansu zaten uyuduğu için elini pikenin altına yerleştirip alnından öptüm ve ayağa kalktım. Odadan çıktım usulca. Git gide sakinleşen hastane koridorunun sonundaki tabelalara baktım. Hastanenin en üst katındaydık zaten. Çatıya çıktığını düşündüğüm yangın merdivenine girdim ve tahmin yürüterek yukarı çıkan merdivenlere tırmandım. Kapıyı ittirdiğimde görevli harici giremez yazısına aldırmadan çatıya çıktım. Yedi katlıydı hastane. Şehrin göbeğindeydi.
Temiz ama bir o kadar da nemli bir hava beni karşılayınca içime çektim sokağın keskin kokusunu. Araç sesleriyle bezenen sokağı izlemek için tırabzanlara yaklaştım iyice. Sonra hiç korkmadan beton zemine bastım ve ayaklarımı tırabzanların arasından sarkıtarak oturdum. Çenemi sıcak demire yasladım. Bundan az da olsa rahatsız olmuştum ama yine de yorgunluğum hat safhadaydı.
Gözlerim ışıl ışıl parıldayan şehirdeydi. Yoğun trafiği izlerken aynı zamanda kafamdaki düşünceleri de tek tek sustururken gözlerim kapandı. Birazcık öyle durmak istedim. Yüksekte olduğumdan mıdır nedir ılık bir meltem tenimi okşarken bundan memnun olan ruhum iyice mayışmıştı.
"Şey, müsaade var mıdır hanımefendi?" Duyduğum tanıdık sesle gözlerim açılırken aniden arkama dönmem mümkün olmamıştı.
"Efendim?"
Sersem bir edayla soluma döndüğümde Yiğit'in bana bakan o meraklı yüzünü gördüm. Yanıma oturmak için onay bekler gibi bir hali vardı.
"Yanınız diyorum, müsait midir? Müsaitse eşlik etmek isterim sizin gibi güzel bir hanımefendiye."
Oyunbaz ve bir o kadar hoş çıkan sesine içtenlikle gülümsedim.
"Buyurun bayım. Her zaman..." dedim, içimden geldiği gibi.
Damarlarımda dolanan kan hücrelerime kadar titrerken Yiğit yanımdaki yerini aldı ve tıpkı benim gibi ayaklarını sarkıtarak oturdu. Hemen toparlandım ve dağıldığını düşündüğüm saçlarımı toparladım. Aslında onunla yüz yüze gelmek istemezdim yarına kadar ama buradan da kovamazdım. Utanıyordum ondan. Bilmemesi gereken, şahit olmaması gereken şeylere şahit olmuştu.
"Nasılsın diye soracağım ama... Çok mu klişe olur?" dedi. Yüzüne dönüp ne kadar bakmak istersem isteyeyim yapamıyordum. O yüzden dışarıda çok ilgi çekici bir şey varmış gibi bakıyordum. Kesinlikle Yiğit daha ilgi çekiciydi...
Zaman kazanmak için kurumuş dudaklarımı ıslattım dilimle. "Şey... Unutalım bugünü..." Saçmalamasyon bir cevapla kurtulabileceğimi düşünüyordum.
"Ne?" dedi afallamış bir şekilde.
Aldığım nefeste bile titredim. Utanıyordum hem de iliklerime kadar. Bugün Yiğit'in gözü önünde ağlamalarım, yaşadıklarım aklıma geldikçe çok utanıyordum. Bu utançla gözlerimi sımsıkı yumdum çaresizce. Bedenimdeki kasılmaların haddi hesabı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Fiksi RemajaHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...