Mahalleye giden o bozuk yollar bize, biz ise o yollara bakıyorduk. Yolculuğumuz fazlasıyla sessiz ve kendi halinde geçmişti. Yiğit arabayı sağa çektiğinden hemen sonra koltuğumu doğrulttu ve emniyet kemerimi çıkarttım.
"Yardımlarınız için teşekkürler," dedim içten olmayan, solgun sesimle. Yorgunluğum bu yüzden kilometrelerce öteden belli oluyordu. Pek gizleme özelliğim de yoktu zaten.
"Rica ederiz," dedi Yiğit. Tam arabadan inecekken sözleriyle duraksadım. "Yarın sizinle görüşmem mümkün mü acaba? Bir şey vermem gerekiyor da. Evinize gelmem doğru olmaz şimdi."
Dönüp ona baktım ve bütün ciddiyetimi yüzüne kustum galiba çünkü artık bıkmış ve sıkılmış bir ifadeyle yüzümün her detayında geziyordu gözleri. İpleri çok sıktığımı düşünerek derince bir nefes çektim ciğerlerime ve cevapladım.
"Nerede ve saat kaçta?" dediğimde sesimin sert çıkmasına mani olamamıştım. Yiğit hızlıca cevapladı beni.
"Buradan sizi almaya gelirim. Saat on buçukta beni bekleyin yeterli," deyince anlayışla başımı salladım ve arkamda kalan kadına döndüm. Simge arabadan inmiş benim kapımda bekliyordu ama sanırım Bade'ye bunları demezsem içim rahat etmeyecekti.
"Sen iyi bir kadınsın," diye berbat bir giriş yaptım ve bütün çabama rağmen ufacık da olsa Bade'ye tebessüm ettim ancak pek başarılı olduğum söylenemezdi. "Kaba geldiysem eğer, ben sizden özür dilerim. Affedin," diyerek Simge'nin elinden tuttum ve Simge tam istediğim gibi arabanın kapısını kapatıp kaldırıma çıkmama yardımcı oldu.
"Ne konuştun son anda?" diye sordu merak içinde. Koltuk değneklerime sarılırken omuz silktim ve garip bir şekilde yürümeye devam ettim.
"Sadece yapmam gerekeni yaptığımı düşünüyorum. Dünden bu yana biraz kaba davrandım ikisine de. Sadece hatalarını telafi etmek istiyorlar," dedim. Simge gururla bana baktı ve o neşeli gülümsemesini bahşetti bana.
"Bazen seni öldürmek istiyorum ancak bu geç düşen jetonun seni ölümden kurtarıyor haberin olsun."
İçimden gelen bir hıhlama ile başımı iki yana salladım ve saat on ikiye gelirken bu öğlen sıcağında kan ter içinde kala kala Simge ile eve gittik. Cansu beni bu halde görünce ne tepki verecek diye korkarken Ekin'in onu alıp ninesiyle o hep gittikleri bahçeye gittiğini öğrendim. Babam evde tekti ve odası kilitliydi.
"Baban uyuyor galiba güzelim. Bence seni de oturma odasına yatıralım dinlen iyice." Simge gönlüme koymadan beni oturma odasına götürdü ve yeşil eski kanepelerimizin birinin üzerine yatırdı beni. Yorgunluğum iliklerimden aşağıya akarken Simge'ye seslendim.
"İşinden olmadın değil mi?" dediğimde Simge duraksadı ve bana döndü kapının pervazından.
"İşimden olmadım ama yakında olurum," dedi gizemli bir edayla. Yüzündeki gülümsemeye hayret ederken kaşlarım havalandı.
"Noluyor sana? Ne bu yüzündeki gülümseme?" Mutfağa doğru gitme niyetindeyken olduğu yerde durup bilmece dolu gözlerini her yerde bir tur gezdirdi. Mutluydu ve bu mutluluğunun sebebini anlamıyordum. "Simge sende bir şeyler var! Ne olduğunu söyle artık."
"Hayat ne getirir bilemeyiz Liloşum. İşi bırakmam için bir sürü sebep olabilir. Yakın zamanda garson şefi olarak rütbe atlayıp kadrolu olabilirim ve bu esnada birisi yüzünden işi bırakabilirim..."
Anlamayarak kaşlarımı çattım ve başımın altına bir yastık aldım.
"Egemen mi sorun çıkarıyor yoksa?" diye dümdüz sorduğumda Simge olumsuz anlamda başını salladı ve göz devirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
TeenfikceHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...