● Hoşş geldiniz Ayçiçeklerimmmm. ^_^😘
🪷✨️🍒
Saat 09.13 idi. Aradan geçen on iki saat beni her saniye öldürüyordu. Cansu odasındaydı ve çıkmıyordu. Bense babamın odasına girmiş kafayı yemek üzereydim. Dün gece polisler bizden ifade alıp en kısa zamanda babamı bulmak için harekete geçmişlerdi. Yiğit'e kısa bir bilgilendirme mesajı atmıştım ve görüp görmediğini umursamadan telefonu bir köşeye bırakıp geceyi babamın odasında geçirmiştim. Gözlerim ağrıyordu kurumaktan ancak benim yüreğim daha çok ağrıyordu. Hiçbir çözümüm yoktu. Hiçbir yol bilmiyordum. On iki sene önceye geri dönmüştüm ve on iki yaşındaki Lila ne yapacağını bilmiyordu. İçeride sesli ağlamasa da sinir krizleri geçiren bir kız kardeşim varken ne yapacağımı bilmiyordum.
"Tak tak..." Ekin'in bana nazaran daha canlı çıkan sesi dikkatimi dağıtsa da dönüp bakamadım. Yerde sere serpe oturmaktan belim ağrımıştı. Gözlerim uykuya hala direniyordu. Üzerimde dünkü tulumum vardı ve saçlarım birbirine karışmıştı.
"Gel şu saçlarını toparlayalım senin," diyen Simge idi. Egemen'i de ayak seslerinden ayırt edince nefesimi dışarı verdim ve kafamı çevirdim onlara.
"Ben hallederim," diyerek yerden kalktım. Sendelememek için gözlerimi dört açarak önümde kayganlaşan zemine baktım. Nedense beni durduran olmadı ve odaya kadar sağlam kaldım ancak odaya girip de çekyata çökünce her şey bitmiş gibiydi. Cansu duvardan bomboş gözlerle yeri seyrediyordu ve gözleri kan çanağından farksızdı. Hala ağlıyordu. Saçı başı birbirine girmişti ve burnunu silmekten burnu da kıpkırmızı kesilmişti.
"Elini yüzünü yıka." Ayağa kalkıp dolabı açtım ve ince kumaş bol paça pantolonumu aldım ve çekyata fırlattım. Üzerine de kalın askılı salaş bluzumu çıkardım ve onları giyerek odadan çıktım ve banyoya girdim. Musluğu açıp yüzüme ılık suyu vurdum. Boynumdan aşağıya kan su içimi ürpertse de bunu birkaç defa tekrarladım ve kafamı kaldırıp aynadaki aksimle göz göze geldim. Korktum. Korktum çünkü bitmiştim. Dokuz şiddetinde bir depreme maruz kalmıştım sanki.
Gözaltımda torbalar vardı. Koyu halkalar kendini ilan ederken gözümün damarları kıpkırmızı olmuştu. Yüzümün rengi atmıştı. Dudaklarım kurumuştu ve kendimi aynada görmek yüzümü buruşturmama sebep olmuştu.
"Kendine gel Lila." Yüzümü bir kere daha yıkadım ve yüzümü jelle yıkayıp kuruladım. C vitamini serumu sıkıp yüzüme masaj yaparken asla iyi gelmiyordu ama yüzümdeki renksizliği ancak bu serum alabilirdi. Dişlerimi fırçaladım hiçbir şey olmamış gibi. Sonra dağılan saçlarımı tarağımla taradım ve her zaman yaptığım gibi pazardan ucuz diye Cansu'nun eve depoladığı çiçekli kıskaç tokayla saçlarımı topladım. Kısa tutamlar önüme düşerken onları kulağımın arkasına sıkıştırdım.
İşlerim bittiğinde banyodan çıkmıştım ancak Cansu odasından çıkmamıştı. Uykusuzluktan ağrıyan başımı ovalayarak mutfağa girdim ve dolabı açtım ancak hiçbir şey yiyecek halde değildim. Dolabın soğuk havası bedenimi sararken bomboş gözlerle dolaba baktım dakikalarca ve en sonunda kapatıp ayaklarımı yerde sürüye sürüye oturma odasına girdim. Herkes suçlu birer çocuk gibi koltuklarda otururken beni görmeleri onları dikleştirmeye yetmişti.
"Bebeğim gel otur şöyle," dedi Simge hemen yanını göstererek. Yanına gidip kendimi koltuğa bıraktığımda içimde kopan fırtınaları gömmeye çalışıyordum.
"Nasıl oldun? İyi misin biraz daha? Yanı sorulmaz ama... Birlikte atlatacağız bugünleri." Kucağımda duran elimi tutup sarmalarken ona minnet dolu bir gülümsem bahşettim. Artık gözyaşları akmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Novela JuvenilHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...