Nil İpek - Gömülür
Duvardan tarafa dönmüş, bir lila renkteki koca telefona bakıyordum bir de numara defterime. Bir ara sadece meraktan ayarlara girdiğimde benim adıma bir hesap açılmıştı, kimin olduğunu bilmediğim bir kredi kartı tanımlanmıştı telefona ve orada yeni numaram yazıyordu. Ayarlarından yanlışlıkla bir şey yapmamak için hemen çıkmış ve telefonu kapatmıştım. Bu telefonu elbette kullanmayacaktım. Çok çok olsa parasını Yiğit'e öder öyle kabul ederdim. Aksi halde içimden gelmezdi böyle bir hediyeyi kabul etmek. Bu çok büyük bir meblağ idi benim için ve biliyorum ki bunu ödemesi de oldukça zor olacaktı.
Sıkıntıyla çekyatta düz döndüm. Bugün Yiğit gittikten sonra çalıştığım restorana gidip sağlık raporumu vermiştim ve patronum Halil Bey'le kısa bir muhabbet sonrasında eve geri dönmüştüm. Babamı uzun süre odasında kilitli bırakamıyordum düşme tehlikesi karşısında. Cansu ona yemeğini yedirip odamıza girdiğinde yorulmuş olmalıydı ki o koca lila renkli telefonu görmeden kendi karyolasına bırakmıştı kendini.
"Ev işleri amma yorucu," diyerek gözlerini açtı ve bana döndü. Sırtı ağrımış olmalıydı. Ayağım iyileşene kadar ister istemez ona kalıyordu bazı ağır işler ve bunu hiç istemiyordum.
"Bugün biraz daha iyiydim. Bence bu yazı harika geçirmelisin ve ev işlerini bana bırakmalısın."
Hayatta bazı kıyamadığım insanlar vardı ve onların başında da Cansu geliyordu. Bu kız benim her şeyimdi ve onu bu dünyadan korumak için sanırım her şeyi yapardım.
Cansu bana alaycı bir gülüşle baktı ve o tiz sesini duydum yeniden. "Saçmalama abla, benim hayatım zaten harika. Sen biraz tatil yap asıl. Kendini hep çok sıktın ve benim için yaptın."
Sıradan bir şeymiş gibi omuz silktim. "Canım, şimdi geçmişteki fedakârlıkları ortaya dökmenin sırası değil. Ablanım ben senin, anne yarısı demek abla. Yapacağım elbette. Hem biliyorsun okuldan nefret ederim ben."
"Hiç de bile," diye sızlandı Cansu ağlamaklı bir sesle. Geliyordu gözyaşları. Konuyu değiştirmenin ve gülme krizine sokacak muhabbetler yapmanın tam vaktiydi anlaşılan. "Anne yarısı değil sen bildiğin annemsin abla. Sen olmasan ben de olmazdım hem okulu seviyorsun. Okulu sevmesen fizik derslerimde bana bu kadar yardımcı olmazdın. Kafan çalışıyor senin."
"Sağ ol ya!" diyerek kahkahayı patlatıverdim. "Kafamın çalıştığını senden duymak iyi hissettirdi."
Cansu kıkır kıkır bu dediğime gülerken vantilatörü çalıştırdı güç bela ve geri yatağına tünedi. Kıvırcık saçları öyle uzundu ki hayran olmamak elde değildi. Onun gibi saçlarımı sevmeye veya onlara bakmaya fırsatım olmadığından hep omuzlarımdaydı saçlarım. Hep de öyle olacaktı.
"Ah abla ah! Hep bana nasihat eder durursun da bir de kendine faydan olsa şaşarım. Ben büyüdüm. Yakında on yedi yaşına gireceğim ve üniversite sınavım oldukça iyi geçti. Hedeflediğim gibi burada bir üniversiteye yerleşeceğim ve hem okuyup hem de para kazanacağım. Sen bana güven," diyerek göğsüne gururla vurduğunda yönümü ona döndüm ve ellerimi o sıcağa rağmen yanağımın altında topladım.
"Ne istiyorsun Cansu? Hiç söylemedin ama ben merak ediyorum senin hayallerini. İleride ne yapmak istersin?" Cansu buruk bir şekilde gülümsedi ve bana döndü yönünü.
"Güldürür müyüm seni? Bıktırır mıyım bilmem... Baktırır mıyım yüzüne, eğer güldürürsem?"
Güzel ince sesiyle birkaç dize mırıldandığında kaşlarım hayretle kavislendi. Şarkıcı mı olmak istiyordu yani?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Ficção AdolescenteHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...