Yazarın Anlatımıyla
Saat gecenin biriydi. Gökyüzü yine her zamanki gibi pürüzsüzdü ama Lila'nın evinde gökyüzü daha bir ışıl ışıldı sanki. Orada çok fazla şehrin ışığı olmadığı içindi galiba. Burada sokaklar apaydınlıktı. Buranın insanları geceyi bile parlatmakla meşguldü. Karanlığa hapsolmak nedir bilmiyorlardı. Sokaklarda tenha hiçbir yer yoktu ama o mahalle karanlığa gömülmüştü. Orayı aydınlatan gökyüzündeki ufacık yıldızlardı sadece.
Yiğit'in solgun yüzünde bir gülümseme peyda oldu gökyüzünün sadeliğini seyrederken. Bugün Toygar Işıklı'dan Ben Ölürsem çalıyordu telefonu. Kısacık bir ses yüreğine yüreğine işliyordu ve geçen günden tek farkla bugün ona eşlik eden bir dal sigarası vardı. Dudaklarının arasında anlamsız bir şekilde yer edinen zehirli dal, genç adamın ciğerlerini yakıp geçerken hiçbir şey umurunda değildi. Bu hiçbir şey gibi hissettiriyordu. Kocaman bir yalanın, bir senaryonun içerisindeymiş gibi hissetmekten kendini alıkoyamıyordu.
"Bugün yine buradayız..." diye bir mırıltı duydu Yiğit ve bu defa gelen Doruk, telefonu kapatmak yerine sandalyeye oturup ayağını sol dizine yatırdı. Burnundan soluduğu o sigaranın rahatsız edici kokusu ile yüzünü anında buruşturduğunda fark etti Yiğit'in sigara içtiğini.
"Abi ne alaka sigara? Sen sigara mı içiyordun?" diyerek dumanı eliyle dağıtırken Yiğit sigara dumanını son defa dudaklarından serbest bıraktı ve kalanını kristal küllüğe bastırıp diğer iki sigaranın yanına bıraktı. Duman ince bir sızı şeklinde havada süzülürken Doruk sıkıntıyla ofladı.
"Abi yapma böyle ya... Sana yakışmıyor bu haller. Ne bu sigara falan şimdi. İçmezdin sen."
Yiğit dumanı eliyle sallayıp arkasına yaslandı.
"Söylenenler yalanmış. Kaygıyı düşürür diyorlardı ama bir halta yaradığı yok meretin," dedi rahat bir tavırla. Doruk sesli bir şekilde nefeslendi.
"Yanlış anlama beni de Cansu neden kalıyor bu evde?" dedi merakla. Yiğit ne dediyse artık Cansu odasından çıkmamıştı saatlerdir. Ne yemeğe gelmişti ne de Doruk'un konuşma çabalarına dönüt vermişti. Genç kız Yiğit'ten sonra taş duvar olmuştu adeta.
"Öyle icap etti Doruk, açıklayamam oğlum sorma. Yardımcı ol yeter bana. Ben gereken açıklamayı yaptım. Bundan sonra bu evden çıkmayacak. Sağda solda gezdirmeye kalkma sakın. Bu ev onun dünyası artık."
Doruk bu söylenenlerden hiçbir şey anlayamıyordu. İfadesiz bir şekilde Yiğit'in yüzüne bakmayı sürdürüyordu ancak kafasında tartmaya kalktığı sözler onu bir korkunun kucağına atıyordu.
"Abi ne diyorsun sen? Cansu'yu neden bizim eve hapsediyoruz anlamıyorum gerçekten. Anlamadığım için Cansu'ya nasıl destek çıkacağımı da bilmiyorum. Kötü bir şey mi oldu evlerinde? Ablası hakkında mı?" Yiğit hepsine kafasını olumsuz anlamda sallamıştı. Gözleri öylesine boş bakıyordu ki daha ne kadar sallayabilirdi durumları bir fikri yoktu.
"Ablası da iyi babası da. Hiçbir sıkıntı yok. Olması gereken oluyor Doruk. Yorma beni. Yardım et yeter. Ayrıca bu durum en fazla... En fazla bir yıl sürer," diye mırıldandığında Doruk arkasına yaslanıp Yiğit gibi dışarıyı seyretmeye başladı. Araba sesleri yok olmuştu, sadece ana kapıdaki korumalar kalmıştı. Bahçede ötüşen cırcır böceklerinin sesi uykusunu getiriyordu.
"Sen öyle diyorsan... Kötü bir şey yok eminsin değil mi?" dedi son defa. Yiğit yorgun bir şekilde burun kemiğini sıktı.
"Yok dediysem yok Doruk. Cansu'ya yardım et lütfen. Benim yarın bir işim var. Tüm gün yokum. Cansu evden çıkmayacak," diye uyardı net bir dille. Doruk anlayışla başını salladı ama anlamadığı her halinden belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Teen FictionHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...