En zor anımın, annemin beş yaşında bir çocuğu bana bırakması ve beni terk etmesi olduğunu düşünürdüm. Şimdiye kadar sorsalar tereddüt etmeden vereceğim cevap bu olurdu. Birçok zorlukla on iki yaşımdan beri mücadele ederken elimden kimse tutmamıştı ve bu çok zoruma gitmişti. Ondan sonra da kimseden destek almak gelmemişti içimden. Ekin bile her şeyimi bilirken aslında herkesten köşe bucak sakladığım geçmişimden habersizdi. Simge en büyük destekçim, abla dediğim biriydi belki de ancak bir yere kadardı hepsi. Bir yerden sonra tek başıma olmanın verdiği o kelimelerin dahi anlatamadığı ruh haliyle baş etmek zorundaydım ve bu inanılmaz zordu.
Bu hayatın bana birçok açıdan borcu vardı ancak o borçları tahsil etmek bile istemiyordum. O kadar kendimden ödün verdiğim bir anda daha zoru olamaz derken en zirve noktada Yiğit'le birlikteydim. Beni sarıp sarmalıyor, güven veriyordu ancak o zirvenin manzarasına bakarken ben aşağıya bakıyordum ki buradan ne zaman düşeceğimizi, düşersek nasıl yara alacağımızı hesaplıyordum. Kabul etmeliydim ki Yiğit'le el eleydim. Nasıl olduğunu anlamadan hem de...
"Babam değil..." dedim içime kaçmış bir sesle. O kadar sessiz söylemiştim ki bunu duyup duymadıklarından kesinlikle emin değildim. Adamın yüzüne biraz daha yaklaştığımda iyice emin olmuştum. Bu yüz babama ait değildi.
Anlamsız bir sevinçle Yiğit'e döndüm önce. O kadar hızlı soluklanıyordum ki başım dönüyordu vücudumun dengesizliğinden. Çok şükür ki burada yatan ceset babama ait değildi.
"Babam değil bu! Yani, DNA sonucu nasıl babama ait bilmiyorum ama babam değil." Bundan emin olmak beni öyle bir mutluluğa itmişti ki bunu sadece birkaç saniye yaşayabilmiştim. O anda aklıma kan donduran bir gerçek gelmişti. Babam neredeydi peki? Ne yaşamıştı kayıp olduğu koca bir gecede?
"Bu adam babanız değil öyle mi? Emin misiniz bundan? Alınan örneklerin sonucu babanızla birebir uyumlu," diye açıklama yaptı kirli sakallı, üniformalı bir adam.
Cesede bir kere daha baktım ama emindim. Babam değildi. Babamın sakalları yoktu; çünkü sakalları uzadıkça tıraş ediyordum. Sakallarından deli dehşet bir rahatsızlık duyardı ve ellerini çok da koordineli kullanamazdı.
"Babam sakalsız benim. Bu adam babam değil. Bundan eminim."
Kendimden emin konuşmam herkesi yeterince tatmin etmiş olmalıydı ama bir sorun olduğu suretlerinden belliydi. Doktor, Turgut Bey'in onayı üzerine cesedi yerine kaldırırken biz de yavaşça morgdan çıktık.
O anda kendimi yere bırakmamak için o kadar direndim ki bacaklarım titredi. Vücudumda inanılmaz bir gerilim kol geziyordu. Elimle dudaklarımı örterek kapıdan biraz uzaklaştığımda Turgut Bey saniyeler içinde fevri bir hareketle arkasından gelen polis memuruna döndü.
"Ceyhun Komiserim bu nasıl iş yapmaktır bilmem ama bir daha böyle bir karışıklık istemiyorum. Alınan örneklerden yeni sonuçlar bekliyorum. Durumu temiz bir şekilde takibini sağlayın!" diye yükseldiğinde Ceyhun denen adam büyük bir mahcubiyetle başını eğdi.
"Emir anlaşıldı Savcım. Birkaç saat içinde yeni sonuçları getireceğim," dedi ve hızlıca yanımızdan ayrıldı. Turgut Bey ise bana döndü.
"Şimdi size gelelim Lila Hanım..." diye mırıldanınca biraz gerilmiştim. Yiğit'in kuzeniydi ama Yiğit'ten çok farklıydı. Sakin birisi gibi durmuyordu. Genel olarak gergin ve sinirli bir tavrı vardı. İçten içe ondan anında soğumuştum ve ürkmüştüm.
"Bu adamı nerede bulmuşlar?" dedim kısık bir sesle. Gözlerim bu sorunun muhatabı olarak Yiğit'i seçerken Turgut Bey cevapladı.
"Babanız karakolda Lila Hanım. Bu adamı yaralayan kişi anlaşılan babanız. Buyurun gidelim," demesi donakalmama sebep oldu. Dudaklarımı araladım bir şey söylemek için ama hiçbir şey söyleyemedim. Otomatikman Yiğit'le bakışlarımız kesiştiğinde kuzeninin kolundan tutup durdurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Roman pour AdolescentsHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...