Yiğit Aysar
Garip bir gelenekti bizimkisi. Bütün kardeşler aynı evde doğmuşlardı, aynı evde itiraz etmeden yaşamışlardı ve amcamlardan birisi bile evlenip gitmemiş aksine eşlerini de getirmişlerdi yaşadığımız o dillere destan konağa. Bir sürü kardeşin içinde büyümüştüm. Kalabalık en sevdiğim şeydi. Uzun keyifli sofralara doyum olmazdı. Birimizin başına bir iş geldiğinde hepimiz birden ilgilenirdik. Birbirimizi korurduk ama her aile gibi bizim de sorunlarımız vardı.
Hukuk okumamızla meşhurduk tabiri caizse. Hayallerimize pek önem verilmezdi. Aysar Hukuk'un sahibiydi Faruk dedem. Hala şirketini başındaydı ve onun bünyesinde çalışıyorduk. Ya doktor olmamızı istiyorlardı ya da avukat. Hiç olmadı memur ama bir yerde sabit kalmalıydık. Öyle magazinsel haberlere çıkmamalıydık. Başarısız olma hakkımız yok gibi bir şeydi. Hukuktu bizim kaderimiz. Doğduğum ev öyleydi ve bana biçilen kaftan da buydu işte. Yıllarca okul okumuş, kitaplar bitirmiş, avukat olmuştum ama ben hayatımda hiç kalbimin attığını hissetmemiştim. Avukatlığa ilk başladığımda, ilk davamı kazanıp müvekkilimin yüzündeki o mutlu ifadeyi gördüğümde bile eve gidip dinlenmek istemiştim.
Ben yıllar sonra yirmi altı yaşındayken kalbimin attığını hissediyordum. Bir deli dolu, asi, laftan anlamaz, yorgun, bıkkın bir kadın için. Yüzü nadiren gülen bir kadın için... Telefonda onun sesini duyduğumda birisi için ölmek istemiştim. Birinin acısını ben hissetmek istemiştim ve ilk kez bir kadını pamuklara sarıp sarmalamak istemiştim. İlk defa birinin üzerine titremiştim ve ölesiye korkmuştum kaybederim diye.
Şimdi kafayı yemem, uykusuz kalmam, dualar etmem, yüzünü bir kere daha görebilmek için her şeyimi feda edebilirmişim gibi hissetmem işten bile değildi.
Gecenin bilmem kaçıydı. Hayatımda ilk defa uyuduğum için kendime çok kızıyordum belki de. Telefonun sesine kalkmadığım için nefes alamıyordum kaç saattir. Duyduğum o sesler, yaşanan itişme kakışma, evden çıkıp bir ambulansla cezaevine koşmam ve her şeyin sarpa sarması saniyeler içinde gerçekleşmişti. Sağlık ekipleri onu o dipten çıkardıklarında kan içindeydi. Bana saniyeler gibi gelen şeyler onun için bir gün belki de bir asırdı. Gözümün önünden geçerken üzerinde bir kumaş parçası vardı bastırdıkları ve alabildiğine her yeri kan revan içindeydi. Gözleri bakmıyordu. Yüzü ifadesizdi ve solmuştu.
Ben bir kıza çarpmıştım haftalar öncesinde. Çarptığım an ve gözlerini gördüğüm an tutulmuştum o kıza ama sonra çok sinirlenmiştim; çünkü bana hiçbir bedel ödetmeden hayatına devam etmek istiyordu sessizce. Kendimi bir hayalete çarpmış gibi hissediyordum. Nasıl olur da tazminat bile istemeden mevzuyu örtmek isterdi? Canını yolda bulmuş gibi davranmasından o kadar nefret etmiştim ki ona kendini önemli hissettirmek istemiştim ama fark etmiştim ki onun kendinden önce gelen bir kız kardeşi ve hasta bir babası vardı. Lila için ben diye bir şey yoktu. Cansu ve baba kelimeleri vardı hayatında. Bütün hayatı onların çevresinde gelişmişti adeta. Kendi sevdiği şeyler yoktu sanki.
Mesela en çok bardak silmeyi seviyordu restoranda. Patronuyla arasından su sızmıyordu ve pastalara bayılıyordu. Güneşin battığını fark ettiğinde hemen izlemeye koyuluyordu. Çoğu kişi fotoğraf çekerken o, ya bir ya da iki kare yakalayıp kenara bırakırdı telefonu ve anın tadını çıkarırdı. Onun sınırları olmayan bir merhameti vardı. En çok da o merhameti seviyordum; çünkü ona dair hiçbir şey bilmezken Lila'dan önce merhametiyle tanışmıştım. O yirmi dört yaşında bir anneydi. Onun merhameti anne merhametiydi. Başka türlü açıklayamazdım.
"Lila İpekçi'nin yakınları!" Gardiyanın seslenişi ile düşüncelerimden sıyrılıp ayağa kalktım bitkin bir halde.
"Buyurun, ben avukatıyım," diyerek yanına gittiğimde bana bir poşet verdi içi dolu.
![](https://img.wattpad.com/cover/289580023-288-k972347.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öfke Kelebeği ✨️ Aile Serisi 1 (TAMAMLANDI)
Teen FictionHayatsızlar, hayatın adaletsizliğiyle bir akşam yemeğine çıkmışlar. Yollar engebeli ve kumluymuş. Şık kıyafetlerle, bedenlerindeki yara izlerini ve ruhlarındaki iyileşmeyen acıları gizlemek istemişler. Maskeli şeflerin yaptığı, iki yüzlü garsonları...