"Şaka yaptım lan şaka!" Diye bağırdı yakalarını sıkıca kavradığım çocuk.
Sinirle dişlerimi sıkarken "Yapacağın şakayı sikeyim orospu çocuğu." Diye mırıldandım ve fırlatırmış gibi bıraktım yakalarını.
Az önce bu piçe kısa boylu kumral bir çocuğu gördü mü diye sorduğumda bana onu birileriyle kavga ederken gördüğünü söyledi. Sesindeki alay ve yüzündeki sırıtma zaten alay ettiğini belli ediyordu fakat Doruk'la ilgili en ufak bir bilgiye bile muhtaç olduğum için alay ettiğini anlayamadan umutlanmıştım. Fakat benle dalga geçiyordu orospu çocuğu.
Sıkıntıyla oflayıp sırtımı duvara yasladım. Saatlerdir gezmediğim sokak, sormadığım insan kalmadığı için yorgun düşen bacaklarım titredi. Cebimden bir sigara çıkarıp yaktım ve yere oturup kırdığım bacaklarımı araladım hafifçe.
Bu sırada bir telefonun melodisi kulağıma dolduğunda ilk umursamadım, sonra benim de cebimde bir telefon olduğu aklıma gelince sigarayı dudaklarım arasına sabitleyip telefonu cebimden çıkardım.
'Diğer' isimli kişi, yani Taner arıyordu.
Biraz uğraşarak telefonu açtım ve kulağıma dayadım. "Aras geldi mi?" Diye umutla sordum. Sıkıntılı bir nefes verme sesi geldiğinde sigaramı dudaklarıma yaklaştırıp derin bir nefes çektim.
"Gelmedi." Dumanı yavaşça havaya üfledim. "Sen bir şey bulabildin mi, Doruk'la ilgili?"
"Hayır, saatlerdir boş boş geziyorum sokakları."
"İnşaatın ora-" Sözünü kestim.
"Oraya da gittim kaç kere, tüm adamlara sordum; Doruk geri geldi mi diye. Ama hiç kimse görmemiş onu."
Zehirli dumanı tekrardan ciğerlerime doldurdum.
"Yapma ya." Dedi Taner sıkıntıyla. "Neredeyse sabah olacak Yamaç, sen de eve gel, iki lokma bir şey ye. Bayılacaksın."
Gökyüzüne baktım. Güneş doğmak üzereydi. On iki saat kadar bir süredir Doruk yoktu. On iki saat.
Ben aç değildim, Taner'in dediği gibi bayılma ihtimalim yoktu. Hem Doruk'un nerede olduğunu, güvende olup olmadığını bilmeden nasıl yemek yiyecektim.
Onu sokaklarda aramanın bir faydası olmadığından emin olmuştum. Doruk bu sokaklarda değildi. Çoktan uzaklaşmıştı buralardan.
"Geliyorum." Diyerek kapatmayı unutup telefonu cebime koydum. Zaten saniyeler sonra ekranın ışığı sönmüştü.
Ayağa kalkıp izmariti söndürerek çöpe attım. Saatlerdir yaptığım gibi koşmak yerine ellerimi cebime koyup yavaş adımlarla yürümeye başladım. Çok geçmeden zihnim tekrardan sorularla dolmaya başlamıştı.
O adam Doruk evden kaçtığı için ona tekrardan zarar verir miydi?
Doruk'un omuzundan karnına uzanan yanık lekelerini o adam, Doruk evden kaçtı diye yapmıştı. Yine buna benzer bir şey yapar mıydı?
Ya da ben bir şekilde Doruk'u bulmadan önce ona tekrardan dokunur muydu?
Dişleri sıktım. Ona zarar vermemesi gerekiyordu, benim buna izin vermemem gerekiyordu...
Peki ben Doruk'u bulabilecek miydim? Bulabilsem bile o adamdan nasıl alacaktım?
Bir elimle saçlarımı karıştırdım. Saatlerdir her ihtimali düşünüp durduğum için başım ağrıyordu.
Dakikalar sonrasında Taner'in evinin önüne gelince yumruk yaptığım elimle kapıya vurdum birkaç kere. Çok geçmeden kapı açıldı. Bu sefer akıl edip ayakkabılarımı çıkartmıştım. Salona geçmeden önce mutfağa ilerledim. Büyük bir bardak çıkarıp su doldurdum ve içtim. Çeneme akan bir damla suyu baş parmağımla silerken salona geçip yorgun bedenimi koltuklardan birinin üzerine bıraktım.