Uzandığım koltukta derin düşüncelere dalmışken sıkıntılı bir nefes verip yerimde doğruldum. "Yok abi ben dayanamıyorum, gidip bir daha bakıcam." Diyerek ayağa kalktığımda Taner beni kolumdan tuttu.
"Yamaç yine başlama, geç otur şuraya."
"Aras'ın geleceği yok." Dediğimde bana sıkıntılı ifadesiyle baktı Taner.
"Ne yapacaksın, tüm İstanbul'u mu gezeceksin?" Tam tekrardan konuşacaktım ki kapı çalınca Taner'i bırakıp hızlı adımlarla kapıya ilerledim.
Umarım Aras'tır. Kapıyı açtığımda beklediğim kişiyi karşımda gördüğümde gözlerim büyümüştü.
Aras ayakkabılarını çıkartmak için bir hamle yaparken "Taze kurabiye aldım." Dedi.
"Pamir'in evini biliyor musun?" Diye sordum dışarı çıkıp ayakkabılarımı giyerken. Aras buraya geldiğine göre yerimizi o söylememişti.
"Biliyorum da ne alaka?" Dedi anlamayarak.
Onu kolundan tuttum. "Yürü gidiyoruz."
"Ne oluyor yine Allah'ın delisi?" Dedi anlamayarak.
Taner, Aras'ın elindeki pastahane poşetini alıp kapının yanında eve bıraktı. Üzerine ceketini geçirip peşimize takılmıştı.
"Doruk o adamın yanında. Gidip almamız lazım." Dedim hızla yürürken, hâlâ sıkıca tutuyordum kolunu.
"Nasıl?" Dedi Aras şaşırarak. "Adamın evinin önü koruma dolu oğlum, alamayız biz."
"Alırız." Dedim net bir sesle.
Aras'ı takip ederek yürürken şiddetle yağan yağmur yüzünden resmen sırılsıklam olmuştuk. Dakikalar sonra lüks villaların olduğu bir yere gelmiştik. Taner'le Aras bilmediğim bir konu hakkında konuşurken onların bu kadar rahat olması sinirlerimi bozuyordu. Doğrusu Doruk o ikisi için önemsiz biriydi, niye umursasınlar ki.
"Durun durun." Diyerek ikimizi durdurdu Aras.
Önünde bir sürü insanın toplandığı eve kaşlarımı çatarak baktım. Ardından bir adamın sesiyle uğuldadı sessiz sokak.
"Siz burada ne bok yiyorsun lan?!" Bağıran adamın bilgisayar ekranında gördüğüm o kişi olduğunu fark edince karnım öfkeyle kasıldı. Pamir Akgün.
"Doruk kaçarken siz ne halt ediyordunuz!" Diye bağırarak karşısındaki sarışın gencin yüzüne sert bir tokat attı. "Üç oldu lan bu üç!"
"Kaçmış mı?" Diye mırıldandım kendi kendime.
"Senin bebe hızlı çıktı ha." Dedi Aras sırıtarak.
"Hemen onu buluyorsunuz!" Adamların hepsi farklı bir şey diyerek dağılırken gözlerim Pamir'in üzerindeydi. Ellerim yumruk olurken ona doğru bir adım atmıştım ki Taner kolumu sıkıca tuttu.
Bir elim belimdeki silaha gitmişti.
"Yamaç saçmalama." Dedi dişlerinin arasından.
"Bırak kökünden kurtulayım işte." Dedim elim belimdeki silahın üzerinde dururken.
"Bu yaşında içeri gireceksin," Yüzüne dik dik bakmaya devam ettiğimde beni kolumdan tutup yürütmeye çalıştı. "Gidip yavrunu bulalım."
Omuz üzerinden o adama baktım. Öfkeyle bir korumaya bağırıyordu.
Şu an tabancayı tutup onu başından vurmalıydım, ama korumaları anında karşılık verip yanımdakilere zarar verebilirlerdi. Hem ben içeri girersem Doruk tek mi kalacaktı?