Günün ikinci bölümüdür, önceki bölümü atlamayın.
6 ay sonra...
Uzandığım ranzada tavanı izlerken koğuşun kapısı gürültüyle açıldı. Koğuştaki sesler azalırken birkaç çift göz kapıya çevrildi.
Gardiyan "Yamaç Korkmaz, ziyaretçin var." Dediği anda hızla aşağı atladım. Bir saniyem bile boşa gitmesin diye hızlı adımlarla gardiyana ilerledim.
Yanından geçerken "Yamaç desen ölür müsün." Dedim. Soy ismime hâlâ alışamamıştım. Gardiyan omuz silkti.
Görüş için ayrılan bölmeye ilerledim. Gözlerim duvar kenarı en sonda oturan ikiliye kaydı. Dudaklarımda buruk bir gülümseme yer edinirken adımlarım hızlandı.
Doruk'un üzerinde beyaz, ona çok yakışan bir gömlek vardı. Masanın üzerindeki elleriyle oynarken heyecanlı olduğu belli oluyordu. Göz altları ise altı aydır onu her gördüğümde olduğu gibi mosmordu. Ağlamaktan ve bozuk uyku düzeninden böyle olduğunu biliyordum.
Psikolojisinin berbat durumda olduğunu da biliyordum. Ne birinin canını almayı, ne de benim onun yüzünden burada olmamı kaldıramıyordu. Vicdan azabı çekiyordu.
Başını kaldırıp beni gördüğünde gözleri dolu doldu olurken hemen ayağa kalktı. Yanına varınca sıkıca sarıldım ona. O da anında bana sarıldı.
"Bebeğim..." diye kimsenin durmayacağı şekilde kulağına fısıldadım.
"Çok özledim seni..." dedi kısık bir sesle.
"Ben de yavrum, ben de." Yumuşacık olan saçlarını okşadım. Yüzünü gömdüğü boynuma sıkı bir öpücük kondurdu. Ben de saçlarını öperek ondan ayrıldım. Teması çok abartmamak lazımdı.
Doruk'dan ayrıldığımda Taner de ayağa kalkıp gülümseyerek bana yanaştı. İlk tokalaştı ama ardından gülerek sarıldı bana. "Kardeşim..." dedi sırtıma vurup.
Gülümseyerek geri çekildim. Doruk'u karşıma alacak şekilde oturdum. Yanında oturunca istemsizce sürekli temas ediyordum ve burada ibne diye şişlenmek istemediğimden uzak durmak zorundaydım.
"Aras yok mu?"
Cıkladı Taner. "Çalışıyormuş."
Aras kardeşinin tedavisi için deli gibi çalışıyordu, bunu bildiğimden bir şey diyemiyordum.
"İyi, gelsin bir dahakine." Dediğimde "Söylerim." Dedi.
Kısa bir sessizlik oldu. "Ee sen nasılsın?" Diye sordu Taner.
"İyi, baya alıştım artık." Gözlerim dolu gözlerinden yanaklarına yaşlar akan Doruk da durdu. "Ağlama yavrum, bak ben ağlıyor muyum?"
Doruk gözlerini sildi. "Benim yüzümden buradasın."
"Senin yüzünden falan değil, kendi rızamla. Üzme kendini." Ona ağlama desem bile benim içimde de fırtınalar kopuyordu. "Hem burası o kadar kötü değil, yatağım bile var lan."
Taner güldü. Ardından Doruk'a dönüp "Yatağı varmış." Dedi.
"Siz ne yapıyorsunuz? Nasıl gidiyor?" Diye sordum.
Taner sıkıntılı bir nefes verdi. "Valla pek gitmiyor," Kaşlarım çatıldı. "Bu çocuk yemek yemiyor, sadece uyuyor."
"Yalan söyleme." Dedi Doruk Taner'e bakarak. Taner'in yalan söylemediğini biliyordum çünkü Doruk'a sarıldığımda ne kadar zayıfladığını fark etmiştim.
"Beni asla dinlemiyor."
"Doruk olmaz ki böyle." Dediğimde Doruk yüzünü bana çevirdi. Dudakları bükülmüştü.
"Uyursam zaman hızlı geçer..." dediğinde acıyan kalbime lanet ettim.
"Sadece uyursan hastalanırsın, zayıflamışsın da zaten."
"Diyorum birlikte film izleyelim, kutu oyunları falan var evde onları oynayalım, canın istiyorsa götüreyim gezdireyim seni ama dinlemiyor beni." Dedi Taner yakınarak. "Ayrıca bana abi de demiyor."
"Abim değilsin çünkü." Doruk'un dediğiyle başını sabır diler gibi salladı Taner. "Keçi ya."
Ne kadar anlaşamıyor gibi gözükseler de araları iyiydi. Bu beni rahatlatıyordu.
"Doruk böyle yapma kendine. Eğlen, mutlu ol."
Doruk burnunu çekti. "Yamaç sen mutlu değilken ben nasıl mutlu olayım? Sen dışarı çıkamazken ben nasıl gidip gezeyim? Haksızlık Yamaç, adil değil..."
Buruk bir gülümseme oluştu dudaklarımda. "Ben haksızlıklara alışığım Doruk, ilk defa olmuyor ya sonuçta." Ceza verilirken bana da haksızlık yapılmıştı. Pamir'i ben öldürmesem onun beni öldüreceğini söylesem dahi onun evine silahla gitmişim, ilk ben saldırmışım gibi şeylerle haksızlık yapılmıştı bana.
Dakikalar sonra gardiyanın sesiyle isteksizce ayağa kalktım. Doruk da ayağa kalkıp tekrardan sarıldı bana.
"Seni seviyorum." Dedi kısık bir sesle.
"Ben daha çok seviyorum." Dedim ve gardiyanın sinir bozucu sesini tekrardan duyunca ayrıldım ondan.
Taner de bana sarıldı ve çok geçmeden ayrıldı.
"Kendine iyi bak, dediklerimi de unutma." Dediğimde başını salladı Doruk. "Allah'a emanet olun."
"Sen de."
Onlara arkamı döndüğüm an yüzümdeki gülümseme solarken koğuşa doğru ilerledim. Gardiyan koğuşun kapısını açtığınde içeri girdim.
"Bir kere de şu suratanı asmadan gir be içeri Yamaç." Dedi Devrim abi gülerek.
Bir şey demeden tuvalete ilerledim. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkayıp yatağıma döndüm. Oraya uzanıp gözlerimi yumdum.
Bu dört yılın hemen geçmesi lazımdı...
***
Bu gece bir bölüm daha gelebilir.