Elimdeki karton çöpünü yakıp varilin içindeki diğer karton ve kuru odun parçalarının yanına attım. Bir süre sonra ateş büyümeye başlarken ellerimi ona tutup ısınmaya çalıştım.
Sabah Doruk'u bizim kaldığımız sokağa bıraktığımda onu istemeyerekte olsa uyandırmak zorunda kalmıştım. Üstündeki ıslak kıyafetleri değiştirmesi gerekiyordu. Rahatsız olacağını düşündüğüm için kendim yapmamıştım.
O da zaten tek kelime etmeden uyanmış, yeni giysiler giymiş ve sonra da çekip gitmişti. Nereye gittiğini sormamıştım. Kendine bir şey yapabilir mi diye düşündüm bir anlığına ama sabahki halinin aksine normal gözüktüğü için saçma gelmişti bu düşüncem.Aklımda geçmişiyle ilgili bazı sorular dönüyordu. Vücudundaki izler şiddete maruz kaldığını gösteriyordu. Ama 'bana dokunma' diye sayıklaması ve bazı garip hareketleri aklıma tecavüze uğramış olabileceğini de getiriyordu.
Tecavüze uğrayıp mı sokaklara düşmüştü, yoksa bu sokaklarda mı başına gelmişti.
O gerçekten güzel bir çocuktu... Sokaklarda bu tür pislikler çok yaşanıyordu ve eminim ki ona dokunmak isteyen orospu çocukları olmuştur.
Aklıma daha da kötü şeyler gelirken başımı sallayarak kendime geldim. Bunlar sadece benim teorilerimdi, net bir şey duymamıştım ondan.
Gözlerim camı kırılmış küçük pencereden dışarıdaki yağmura kaydı. Her geçen dakika şiddeti artıyordu.
Yağmurun yağmasıyla genelde madde bağımlılarının ve benim gibi yağmurdan korunmak için gelen evsizlerin kaldığı bir yerdi bu olduğum yıkık dökük bina.
Bizim sokakta Doruk'un gelmesini beklemiştim baya. Ama yağmur şiddetini artırınca kendimi de düşünüp buraya gelmiştim.
Ama o bu yağmurda nerede kalacaktı?
İçimdeki sıkıntı büyürken bir gazete alıp penceredeki kırık tarafa sıkıştırdım. Rüzgar vurup ateşi söndürecekti yoksa.
Birden olduğum çok büyük denmeyecek odanın kapısı aralandı. Gözlerim anında orayı bulurken elim cebimdeki çakıya gitmişti bile.
Aralanmış kapıdan ilk onun dağınık kahverengi saçlarını, ardından da beni görünce gülümseyen yüzünü görmüştüm.
"Seni arıyordum." Dedi içeri girip kapıyı ardından kapatırken. Kapının kiliti eskidiği için biraz zorlanarak kapatmıştı.
"Niye?" Dedim gözlerim elindeki poşetlere kayarken. Yüzünü bana döndü.
"Yemek aldım bize." Diyerek varilin karşısına bir karton serdi. Poşetleri soğuktan donmayayım diye getirdiği battaniyenin üstüne bırakıp yanıma geldi.
Ellerini ateşe tutarak ısınmaya çalıştı.
"Bize derken?" Dedim anlamayarak.
"İkimize." Dedi bana değilde ateşe bakarken. Şaşırsam da belli etmemeye çalıştım.
"Çok soğuk." Diye mırıldandı. Üzerindeki kıyafetler sabah giydikleriydi. Belli ki daha önce de duş aldığımız yerde temizletmişti.
"Öyle." Dedim sadece. Daha günler öncesinde bana benden nefret ettiğini söylemesine rağmen şu an ki tavırları afallamamı sağlamıştı.
Geçip kartona oturdu. "Soğumadan yiyelim." Diyerek poşetleri açmaya başladığında varilin içine biraz daha kuru çöplerden döküp uzun süre sönmeyeceğinden emin olunca yanına oturdum.
İki gündür doğru düzgün bir lokma yemek yememiştim ve şu an ben de çok açtım. Sokaklara düşmeden önce çok yemek yiyen biriydim. Yaşıtlarımın iki katı kadar yemek yiyebiliyordum.
Bu yüzden sokağa ilk düştüğümde en çok zorlandığım konu bu olmuştu. Param olmadığından, nerede kazanacağımı da bilmediğimden bütün günü çeşmede içtiğim suyla geçirmeye çalışıyordum. Gerçekten zor zamanlardı...