Önceki bölümü atlamayın.
Kaderim bazen bir insan tarafından yazılıyormuş gibi hissediyordum. Sanki biri eline kalemi alarak kağıtlara benim hayatımı yazıyordu. İyi hissettiği bir gün beni rahat bırakıyor, günümün sakin geçmesine izin veriyordu. Fakat kötü bir gününde hıncını ve öfkesini benden çıkartıyormuş gibi kan kusmamı sağlıyordu. Bir kuklaymışım gibi parmakları arasındaki iplerle yönetiyordu beni.
Asla kaçamayacağım tek şeyi, kaderimi yazıyordu.
Evin önüne gelince yumruğumu kaldırıp kapıya vurdum birkaç kere. Tektim çünkü Aras yolun yarısında yanımdan ayrılmış, kendi evine gitmişti. Daha yumruğumu indirmeden hızlı adım sesleri geldi ve kapıyı saniyeler içinde açıldı. Karşımda gördüğüm bedene çevirdim gözlerimi.
Doruk kahverengi gözlerini irileştirmişken sanki saatlerdir koşuyormuş gibi nefes nefeseydi.
"Yamaç?" Dediğinde "Yavrum?" Dedim ayakkabılarımı çıkarırken.
Doruk hızla kollarını etrafıma sardı. Sıkıca sarıldı boynuma. Elimi beline koydum ve ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Kapıyı örttüm arkamdan.
Başımı eğip bana sarılan bedene baktım.
Gözleri dolmuştu. "Özür dilerim Yamaç." Dedi bana daha sıkı sarılırken.Kaşlarım çatılmışken gözlerimi mutfaktan çıkan Taner'e çevirdim. Taner elindeki üstünden buhar çıkan kupayı orta sehpanın üstüne bıraktı. Sorar gözlerimle ona bakarken omuz silkti bilmiyorum dercesine.
"Niye özür diliyorsun?" Dedim ama Doruk beni duymuyormuş gibi sadece sarılıyordu bana.
"Yamaç bıraktın sandım beni." Burnunu çekti bir kere. "Seni üzdüm sandım."
Beni üzdüğü için onu bırakıp gidecek miydim?
Elimi saçlarının üzerine koyup okşadım. "Bir işim vardı, döndüm hemen." Başını kaldırıp bana emin olamamış gözlerle baktı. "Korkma yav," dedim gülmeye çalışıp. "Buradayım."
"Aras nerde?" Dedi Taner boş gözlerle bizi izlerken.
"Evine gitti." Dedim Doruk'la birlikte koltuklara ilerlerken. Başını salladı.
Doruk bana sıkıca sarılıyordu sanki gidecekmişim gibi. Bayağı bir korktuğu belliydi.
Elimi cebime atıp yüzüğü çıkardım. Taner'e uzattığımda anında aldı. Biraz inceledi. "Güzelmiş ha."
"Parasını diğerlerinin yanına koyarsın." Dediğimde başını salladı.
"Ne yapacaksın?" Diye sordu, birikmeye başlayan parayla ne yapacağımı soruyordu.
"Bilmiyorum..." diye mırıldandım.
Biliyordum. Aklımda şimdilik başka bir şehre gitme planı vardı. Tabi ondan önce Pamir'in nefesini kökünden kesmem gerekiyordu. Daha net bir kararım olmadığı için Taner'e söylememe gerek yoktu. Kafamın içindeki buğulu görüntü netleşince söyleyecektim.
"Soğumadan iç sütünü." Taner'in konuşmasıyla gözlerim beyaz kupaya kaydı.
Elime alıp Doruk'a verirken "Nereden çıktı?" Diye sordum.
Taner omuz silkti. "Korktuğumuz zamanlarda rahmetli anam yapardı bize." Dedi ve gözlerini ovaladı. Uykusu olduğu belliydi.
Doruk başını olumsuzca salladı benden ayrılmadan. "İstemiyorum."
"Hadi yavrum." Dedim onu kendimden yavaşça ayırıp. Ona uzattığımda bardağa boş gözlerle baktı. İçmek istemediğini anladığımda bardağı dudaklarıma götürüp bir yudum aldım. Ağzıma yayılan tatlılıkla sütün ballı olduğunu anlamıştım. "Güzelmiş." Deyip nispet yapar gibi Taner'e bakarak bir yudum daha aldım. Taner ifademe bakıp güldü ve başını iki yana salladı.