Haftada on dakika tek olan telefonla konuşma hakkım için sıram geldiğinde Taner'in numarasını tuşladım.
İki haftada bir kere Taner ile Doruk'un haberi olmadan telefonda konuşuyorduk. Taner bana Doruk'un durumu hakkında konuşuyordu. Doruk'un yanında böyle şeylerden bahsedemediği için bizde böyle bir yol bulmuştuk. Doruk bu telefon hakkını da iki haftada bir sanıyordu.
Çok geçmeden telefon açıldı. "Yamaç?" Taner'in sesi geldi.
"Benim. Sen bana ne diyecektin?" Konuşma sürem kısıtlı olduğu için direkt konuya girmiştim.
"Yamaç ben Doruk hakkında konuşacaktım."
"Vay amına koyayım çok şaşırdım." Dediğimde sıkıntı dolu sesi geldi.
"Dalga geçmede dinle beni..." sessiz kaldığımda devam etti. "Bu çocuğun psikolojisi gerçekten iyi değil. Bak sana burada belli etmiyor ama evde hiç böyle değil. Sürekli kâbuslar görüyor, çığlıklarla uyanıyor. Uyanınca Yamaç diye ağlıyor. Şu kulağının altındaki yanık izleri var ya, geçen o kadar kaşımıştı ki damarlarına zarar vermişti, bir baktım elleri kan içinde. Ödüm bokuma karıştı amına koyayım."
Aklıma Doruk'u ilk öptüğüm zaman söylediği şey geldi. Kâbus görerek uyandığında başka kimsesi olmadığı için 'anne' diyerek ağlıyordu. Ama artık ben vardım, Yamaç diye ağlıyordu...
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Göğsümde koca bir ağırlık vardı.
"Bir de şu sıralar halüsinasyon görüyor sanırım... bana anlatmıyor ama belli oluyor. Tedavi olsun diye bakmadığım hastane kalmadı, şu psikolog mudur her ne boktur o doktorlarla görüşme ayarlamak istiyorum. Ama bir seans bile bir dünya para ve Allah bilir kaç seans gerekiyor iyileşmesi için. Ben sadece belli bir miktarını karşılayabilirim, o kadar param yok. Bir sürü hastaneye baktım, hepsi çok pahalı." Sıkıntılı bir nefes verdi. "Bu halide hiç iyi değil, çocuk kafayı yiyecek böyle giderse. Evden çıkmaya korkuyorum kendine bir şey yapacak diye, uyurken evdeki bıçakları falan saklıyorum amına koyayım. Ben de manyak oldum."
Bir elimi sol göğsüme bastırdım acısını dindirmek için. Taner zaten benim için avukat tutmuş, elinden gelen her şeyi maddi manevi yapmıştı.
Pamir'in mirasının Doruk'a kalması gerekiyordu çünkü resmi olarak onun oğluydu. Ben elbet ki o paradan kullanmazdım ama ben çıkana kadar Doruk kullanabilirdi. Fakat Pamir'in kız kardeşi türlü oyunlarla mirası kendi üzerine almıştı. Paranın bir kısmı devletin kasasına giderken geri kalanı ablasının olmuştu. Belki imkanımız olsa o parayı alabilirdi Doruk ama yoktu işte. Şansızın önde bayrak sallayanı falandık biz.
"Sana anlatmak istemiyordum bunları ama Doruk'un başına bir şey gelirse çok şaşırma diye..."
Dolan gözlerimi koluma sildim. "Para mı lazım şimdi?" Diye sordum emin olmak için.