Günün ikinci bölümü. Öncekini atlamayın.
Yazardan...
Doruk yatağa oturmuş, sırtını duvara yaslamıştı. Bacaklarını kendine çekmişken boş gözlerle yeri izliyordu.
Aklında günlerdir olduğu gibi tek bir kişi dönüp duruyordu. Yamaç gibi özgürlüğüne düşkün birinin kendi yüzünden içeride olması canını yakıyordu.
"Yine onu mu düşünüyorsun?"
Gelen sesle başını yana çevirip ona bakan uzun boylu adama baktı. Aylar öncesinde öldürdüğü adamın hayali şu sıralar sürekli onunla konuşuyor, Doruk'un kendini delirmiş gibi hissetmesine yol açıyordu.
"Git yanımdan, gerçek değilsin." Böyle söylese bile her seferinde bu adamın hayalini görmek onu korkutuyordu. Ölmüş bile olsa ona zarar verecek gibi hissediyordu.
"Senin yüzünden içeride o." Yine aynı şeyleri tekrarlamaya başlamıştı. "Belki senden nefret bile ediyordur, sonuçta senin yüzünden oraya haps oldu."
"Sus.." diye mırıldandı gözleri dolarken. Defalarca elleriyle kulaklarını kapatmıştı ama bu adamın sesi hiçbir şekilde silinmiyordu.
"Nankörsün, bencilsin.." dedi Pamir olduğu yerde ileri geri yürürken. "Utanmadan sana bunca yıl bakan, büyüten insanı öldürdün. Az utanman olsa şu an yaşıyor olmazdın. Gidip kendini gebertte dünya bir pislikten kurtulsun. Beni öldürdükten sonra senin benden ne farkın kaldı ha Doruk?"
Doruk'un bilinçaltı onunla oyunlar oynuyor, çocuğu her geçen gün ölüme daha da sürüklüyordu.
"Sen de benimle birlikte cehennemde yanacaksın, orada bile benim yanımda olacaksın Doruk."
Doruk gözünden yaşlar akarken eline geçen şarj cihazını adamın hayaline doğru attı. "Sus artık!"
"Doruk?!" Taner endişeli bir sesle odaya girdi. "Ne oldu?" Diyerek oğlanın yanına adımladı.
Doruk kendisini pis bir gülüşle izleyen Pamir'e öfkeli gözlerle bakıp ayağa kalktı. Salona ilerlerken "Yok bir şey." Demişti.
Taner iyi bir adamdı ve Doruk onu sevmişti de. Lakin bazı zamanlarda sevgilisi hariç herkesten ve her şeyden o kadar nefret ediyordu ki gözü kimseyi görmüyordu. Zaten Taner onun mahvolmuş psikolojisinin farkındaydı, bu yüzden Doruk'un dediği hiçbir şeyi ciddiye almıyordu. Aslında Doruk'un iyi biri olduğunu biliyordu.
Doruk koltuklardan birine oturdu. Bacaklarını kendine çekerek otururken Taner de peşinden salona geldi.
"Gel, yemek yaptım."
"Aç değilim."
"Doruk ayıp ediyorsun ama..." diyen Taner'le birlikte gözlerini ona çevirdi. "Yamaç'ın yanında yemek yiyeceğim diyorsun, eve gelince yemiyorsun. Resmen yalan söylemiş oluyorsun." Taner onu ikna etmek istiyordu bu yemek konusunda, çünkü Doruk çok zayıflamıştı. Zaten zayıftı, şu son aylarda iyice bir deri bir kemik kalmıştı. Hastalanmasından korkuyordu.
Taner'in dedikleriyle Doruk'un dudakları büküldü. "Ama hiç istemiyorum, yedikten sonra midem bulanıyor."
"İki günde bir kere yemek yediğin için midem yemeye alışık mı sanki." Dedi Taner tabakları dizerken. "Doğrusu Yamaç'la yaşamışsın normal."
Doruk, sırf Yamaç'a yalan söylemiş olmamak için ayağa kalkıp masaya ilerledi. "Niye öyle dedin ki?"
"Yamaç yemek yemiyor ki. Herif bir hafta yemek yemeden adam dövebilir. İnsan değil, başka bir şey o."