Sandviçimi yerken karşımdaki beden yerinde kıpırdandı. Boğazını temizlediğinde ona bakmamı istediğini anlamıştım ama o burada yokmuş gibi yemeğimi yemeye devam etti.
"Şey..." Diye söze başladığında sadece gözlerimi ona çevirdim. "Ben duş almak istiyorum da."
"Ben ne yapayım?" Dediğimde yutkundu. Dünden sonra benimle konuşmaya utanıyordu.
"Nerede alacağımı bilmiyorum ama."
Ekmeğimden bir ısırık daha aldım ve hızla çiğneyip yuttum. "Paran var mı?" Dediğimde hemen başını salladı.
Ekmeğin son kalan kısmınıda ağzıma atıp ayağa kalktım. "İyi, gel benimle." Dedim ellerimi birbirine sürterek sirkelerken.
Gülümseyip ayağa kalktı. Yürümeye başladığımda o da peşimden geliyordu.
"Giysi almayayım mı?" Diye sordu bir adım kadar arkamda.
"Orada makineler var, duş alana kadar yıkarsın. Giysilerini çalarlar yoksa." Dedim ellerimi montumun cebine koyarken.
Cevap vermediğinde omuz üzerimden ona baktım. Ellerini yeni aldığı montun ceplerine koymuş, başını eğmiş yürüyordu. Üzerindeki monta baktım gözlerimi kısarak. Kaliteli bir şeye benziyordu.
"Parayı nereden buldun?" Dediğimde irkilerek bana baktı.
Kaşları hemen çatılırken "Sana ne." Dedi ters ters. Kaşlarımı kaldırdığımda yaptığı hatayı fark edip boğazını temizledi. "Buldum işte bir yerden."
Sırıttım. Bana ihtiyacı olduğu için istediği şekilde konuşamıyordu.
"Çaldın mı?" Dediğimde başını iki yana salladı.
"Ben hırsız değilim." Sırıtışım büyüdü.
"Ben hırsız mı oluyorum o halde?" Anlamaz gözlerle baktı. "Ben de daha önce bir şeyler çalıştım, hırsız mı oluyorum o halde?" Cevabı zaten biliyordum.
Beklemediğim şekilde "Ne çaldın ki?" Dedi. Adımlarını hızlandırıp tam yanımda yürümeye başladı.
Dudaklarımı büzüp düşündüm biraz.
"Birkaç sene önce yaşlı bir adam emekli maaşını çektiği sırada elinden kapıp kaçmıştım, sonra yem-" Sözümü kesti."Yaşlı bir adamın parasını mı çaldın?" Dedi gözlerini irileştirip bakarken. İnanamıyor gibiydi. Birkaç saniye yüzüne bakıp başımı salladım.
"Çok vicdansızca..." diye mırıldandı.Omuz silktim. "Hak etmişti."
"Hak mı etmişti? Nasıl?"
Dudaklarımı yaladım. "Adamın evinin bir bahçesi vardı, adamın evine ait değildi ama kendi kendine sahiplenmişti orayı. Ben de orada yatıyordum, bur zararım yoktu, sadece uyuyordum. Bir gün bana yemek vermişti ve yemeğin içine fare zehri koymuştu. Rahatsız oluyormuş benden."
"Nasıl anladın ki zehir olduğunu?" Dedi Doruk merakla. İlgisini çekmişti galiba.
"Benimle kalan bir arkadaşım vardı, yeni tanışmıştık ama o kadar iyi biriydi ki sonsuza kadar birlikte kalabileceğimizi falan düşünmüştüm. Ona verdim yemeği, boğazından sağlıklı bir şeyler geçsin diye. Tabii içinde zehir olduğunu bilmiyordum..." O anlar aklıma gelirken yutkundum.
Kucağımda, kollarımın arasında ölmüştü. Ve ben hiçbir şey yapamamıştım.
"Öldü mü?" Diye sordu Doruk.
Bir sigara yakıp dudaklarımın arasına koydum. "Öldü."
Dudaklarını büzüp başını salladı.