Nemli saçlarımı karıştırırken göz ucuyla uyuyan çocuğa baktım. Ben duş alırken uyuyakalmıştı. Yanına adımlayıp bir elimi saçlarının üzerine koydum ve okşadım yumuşak hareketlerle. Bir dakikaya yakın bir süre derin bir uykuda olan yüzünü izledim.
Ardından adımlarımı kapıya çevirdim. Odadan çıktım ve kapıyı örttüm. Karanlık evde ilerlerken koltukta uyuyan Aras'a ilerledim. Orta sehpanın üzerine bıraktığı sigara paketinden bir dal aldım ve çakmakla ucunu tutuşturup geri yerine bıraktım.
Saatlerdir evin içinde olduğum için yine boğuluyormuşum gibi hissediyordum. Duvarlar üstüme geliyordu.
O kadar alışmıştım ki uçsuz bucaksız İstanbul sokaklarına, böyle yerler beni sıkıyordu.
Evden dışarı çıktığımda yüzüme soğuk hava vurmuştu. Kapıyı örttüm ama kapatmadım. Sigaradan derin bir nefes çekip gözlerimi sokakta gezdirirken ağzıma dolan dumanı dışarı üfledim.
Ne yapmam gerektiğini düşünüyordum.
Biraz para toplayarak İstanbul'dan ayrılmamız lazımdı. Fakat nasıl yapacaktık? Taner'den ben ve Doruk için sahte bir kimlik bulmasını istemiştim, o da bir şekilde halledeceğini söylemişti.
Paramız pek yoktu, benim barda kadından çaldığım kolyenin parası ve Doruk'un verdiği iki bin lira. Bu şehir değiştirmek için çok azdı.
Bunun haricinde yıllardır evladı olduğum İstanbul'u terk etmekte zor olacaktı.
Bu benim İstanbul sevdamdan dolayı değildi. İstanbul'un gezmediğim, bilmediğim sokağı yoktu. Sokaklarda üstünlük sağlayan serserileri tanırdım, ezilen ve öldürülen çocukları tanırdım, nerede ne olur bilirdim. Bilmediğim bir şehire taşınmak bizim için hem tehlikeli, hem de zor olurdu.
Şimdilik silah vardı yanımda, kalacak bir yerde vardı. Fakat ne para vardı, ne de güvendeydik. Eğer Pamir denen adam olmasaydı bir şekilde parayı kazanırdım. Ama o olduğu için hiçbir yerde rahat çalışamazdım, Doruk'un da yanımda olması lazımdı. Doruk'u burada, Taner'in yanına bırakıp çalışabilirdim. Ama ya ben burada değilken o adam burayı bulursa ve Doruk'u yine kaçırırlarsa? Bu riske giremezdim.
Ben düşüncelerimde boğulurken birkaç sokak öteden gelen yüksek seslerle duraksadım. Başımı kaldırıp oraya baktım ama bir şeyler görülmüyordu.
İzmariti yere attım ve ağır ama büyük adımlarla oraya ilerledim. Apartmanlarının dibinden yürüyordum görülmemek için.
"Abi Yamaç'a sorun, o biliyordur."
İsmimin anılmasıyla duraksayarak gözlerimi kıstım ve sokağın sonundaki üçlüye baktım. Biraz uzaktalardı ama onları görebiliyor ve duyabiliyordum.
Oldukça uzun boylu ve geniş omuzlu bir adam bana sırtını dönmüş kendinden kısa olan bir çocukla konuşuyordu. Yanlarında gözlüklü bir adam daha vardı.
"Nerede bu Yamaç?" Daha önce sesini duyduğum adamla gözlerim irileşti. Pamir Akgün'dü bu.
"Bilmiyorum ki abi, artık eskisi kadar gözükmüyor buralarda."
Pamir denen adam yüzünü gözlüklüye çevirdi ve "Onu bulun." Diye emretti.
Birkaç saniye yerimde durdum. Eğer beni ararlarsa Doruk'u bulma ihtimalleri yükselirdi, kaldığım yeri de öğrenebilirlerdi.
Yavaş ama bilerek sesli adımlarla oraya adımladığımda ilk eski giysili çocuğun gözleri bana döndü. Erhan'dı bu. Zamanında bir kıza delicesine aşık olmuş, kız onu sevmeyince de defalarca kendini öldürmeye çalışan benim gibi evsiz biri.