BÖLÜM 1- YAZ OKULU

33.8K 797 159
                                    

Gerçek ortada. Karnemi de aldıktan sonra kendimi iki kat daha iyi hissediyorum. Lise sonu da takdirle geçmenin sevinci!

Aktivitelere atılmak istiyordum. Başarırım diye düşünüyorum. Ama ne? Hangi aktivite?

Hayatta beklenmedik anda, istediğin ve beklediğin çok şey olur. Aynı...yaşamak istediğin gibi. Bana sorarsak tabiiki de hayır.

Yaşamayı mı sevmiyorum? Yaşamaktan zevk mi almıyorum? Yoksa insanların bana karşı ön yargılarından mı nefret ediyorum? Bana sorulursa...tartışılmaya değer.

Hayattan ne kadar çok şey beklersen o kadar hayal kırıklığına uğrarsın. Bu benim için çok doğru.

İnsanlar diyor ya; zamanla olur diye. Yanılıyorlar işte. Zamanla olur demeyin olmuyor...

Hiç aşık oldum mu? Evet oldum. Sevgilim vardı. Ama maalesef aşkın tadını doya doya çıkaramadım. Bir insanda da asla takılı kalmıyordum. Vız gelip tırız gidiyordu. Evet değişik.

Asıl meseleye geçelim. Ben kim miyim? Ben, varlık içinde yokluk isteyen kendi Dünya çapında yaşayan, çok çabuk incilen 18 yaşında, kırılgan mı kırılgan asabi, mavi gözlü hafif koyu sarı saçlı, herkes gibi bir bireyim. Adım Mine Güntekin.

Bahçeşehir'de oturuyorum. Bir annem ve kız kardeşim var.

Babamı, trafik kazasında kaybettik. Herşey dikkatsizlikten kaynaklanıyor. Ve altı sene geçmesine rağmen çarpan kişi hala aranıyor, bulunamadı. İşte adaletin böylesi.

Annemin adı Serap Melek. Kimi zaman Serap'ı kullanıyor, bazen de Melek'i. Ben iki isminide seviyorum. Kardeşim de 11 yaşında ve adı Hira. Asabi bir kız benim gibi. Çok çabuk sinirlenir ve ne isterse o olur. Ablasına çekmiş işte.

Benim de bir özelliğim var. Cheescake hastasıyım. O olmazsa yaşayamam. Tansiyonum düşerse direk Cheesecake'e saldırırım. Bulamazsam kafayı yerim. Böyle bi yapım var.

Annemin kulakları çınlatan tiz sesiyle irkildim "Kızım kalk hadi," dedi.

Annem hemen sinirlenen biri değil. Ama damarına basarsak olucaklardan hiç şüpheniz olmasın.

"Azıcık daha," diyerek inledim. Çook uykum vardı. Akşam geç yatmanın bedelini ödüyordum.

"Saat 11.53 ama sen hala yatıyorsun," dediğinde "hıhı," diyerek karşılık verdim.

Eyvah! Su şişesi ve buz gibi suyla bana doğru geliyordu."Ya ne döküyorsun yüzüme, buz gibii..." dediğimde bu işten keyif almış gibi yanıt verdi "Kalksaydın,"

Hemen duşa girdim. En az bir saat küvetin içinde durdum. Arada bir kitap da okuyordum. Sonunda köpüklerden ayrılarak banyodan çıktım.

Bugün 13 Haziran'dı. Yani karneleri alalı bir gün oldu.

Üstüme beyaz askılı bulüz, altıma da siyah deri ve dar mini etek, deri siyah ceketimi de giydim.  Hafif siyah çorabımı da geçirdim. Gözlerimin maviliği ön plana çıkmış oldu. Hava bugün oldukça soğuktu. Sanki Mart ayında gibiydik.
(Fotoğraf temsili değildir. Sadece benzerini koydum. Mini etek daha dar ve sade düşünün, deri ceketi bir tık kısa.)

Dudağıma nude renginde ruj sürdüm

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dudağıma nude renginde ruj sürdüm. Göz kalemi çekmeden hafif beyaz ve siyah tonlamalarıyla far sürdüm, çok belli olmuyordu. eyelineri de göz kapağıma sürdüm. Rimelle ve pudrayla tamamladım. Fondöten sürmeyi sevmiyorum cildimde her hangi bir sorun yok. İşte makyaj işi bitti.

Sıra saçıma geldiğinde koyu sarı saçlarımı iyice tarayıp kurutma makinasıyla kuruttum. Hemen düzleştiriciyi alıp saçlarımı yakmadan düzleştirdim. Tekrar taradım. Hazırdım!

Annemle beraber internetten aktivitelere baktık. Dün biraz araştırsam da tekrar ettik. Saçma sapan voleybol kursları, yüzme kursları varken üniversite'ye hem hazırlık, hemde  eğlence arayışında olduğum için karşıma Beykoz Yaz Okulu diye bir yer çıktı. Aslında hiç de fena değildi. Dün buraya bakmıştım ve hoşuma gitmişti. Bugün hem anneme göstermiş oldum, ondan onay aldım. İnternetten kayıt oldum. Biraz uzun sürse de hallettim. Yatılı okul olduğunu anneme henüz söylemedim. Umarım problem çıkarmaz.
İşim bittikten sonra heyecan içinde alt kata indim.

Saate baktım 13.40'dı. Biraz geç gitmiş olsam da sonuçta ordaki mekanı tanıyacaktım.

Hızlı şekilde elime bir kaç kalem ve kağıt aldım. Topuklu siyah ruganlarımı giydim. Allah'ım efsane bir keko oldum!

"Kızım kahvaltı yapsayd-"

"Yok anneciğim ben yetişmem lazım hadi öptüm görüşürüzz," dedikten sonra kapıyı sertçe kapattım.

Otobüs durağına doğru koşar adımlarla yürüyordum. Düşmemek için dua ediyordum.

Ta kii önüme biri çıkıp, çarpana kadar. Tam karşıdan karşıya geçerken siyah bir arabanın önüme gelmesiyle elimdeki kağıtların fırlaması bir oldu.

"Yav arabayı görmüyor musun kızım?," dedi soğuk bir sesle.

"Olamaz topuğum kırılmış, ya asıl sen bak önüne be!" dedim.

"Benim arabamın önüne atlayan sensin? Ben zaten önüme bakıyordum! Dua et bir şey olmamış!," dedi sesini yükselterek.

"Arabanı da kendini de başına çal! Zengin züppe!"

"Ya ne alakası var züppelikle!?"

"Beni düşürdüğün duruma bak ya. Ben nasıl yetişiceğim şimdi! Of of!"

"Tamam nereye gideceksin bırakayım bu kadar tatava yapcağına."

"Senin gibisiyle işim olmaz! Özür dileyeceğine götüreyim diyor bide!"

"Ya sen manyak mısın? Güldürüyorsun cidden beni. Götüreyim diyorum işte daha ne istiyorsun?"

"İs-te-mi-yo-rum! Hem nasıl götüreceksin uzağa gideceğim ben."

"Merak etme bende yakına gitmiyorum. Beykoz'a doğru gidicektim, sen nereye gidiyorsun," umursamaz tavırlar sergilerken ağzına yüzüne çarpasım geldi. Ama çok şaşırmıştım o da Beykoz'a gidiyordu.

"Bende oraya gidiyorum. Topuğumu kırdığın için beni bırak o zaman ama bir daha olamaz zaten de karşılaşmamak dileğiyle!"

"Aynen, bir daha bu iyiliği yapmam, borcum olmasa da yapmazdım zaten."

Tiksindirici bakışlarla yüzüne bakarken kolumu tutmaya çalıştı beni kaldırmak için yerden "İstemez! Kendim kalkarım."

Zor da olsa kalkmayı başardım. Bir şey demeden topallayarak arabasına bindim. Tanımadığım birinin arabasına binmiştim! Salak Mine.

Açıkçası çok yakışıklıydı. Kahverengi gözler, dağınık saçlar, pembe dudaklar...Kendine gel kızım! Gıcığın teki işte.  Bahçeşehir'in zengin züppelerinden biridir bu da.

Yolda giderken trafik vardı ve saat 14.30 olduğunu görünce sanki boşuna gidiyormuşum gibi hissettim.

Beykoz'a geldiğimizi farkettiğim anda "Meydanda bırakıyorum seni," dedi. Bunu demek istemiyordum ama hep topuklu ayakkabımı kırıp hemde beni burada bırakamazdı. Okula kadar yürüyemezdim.

"Ya beni meydanın yukarısındaki Yaz Okulu'na bıraksan ölür müsün!"

"Yok artık!"

Hikaye yenilendi arkadaşlar. Değişiklik yapıldı. Tekrar okumanız dileğiyle sizleri seviyorum 💕 Düzenlenme Tarihi = 30/06/2018  --- Kitabın çıkış Tarihi = 23/05/2015

Yaz OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin