-41-
"Aşk, bencillik ile fedakârlık arasındaki o ince çizgide saklanır hep."
Aracını park etti ve aşağı indi. Kol saatine baktığında 40 dakika geciktiğini görse de umursamadı. Bilal Ağa gitmezdi, beklerdi. Onu bekletmek istememişti ama Merve'nin çenesinden kurtulabilmesi zaman almıştı. Kalbi heyecanla atarken böyle bir şeyi ona nasıl söyleyeceğini düşünüp duruyordu. Ne tepki verecekti acaba? Kızacak mıydı, küsecek miydi? Yoksa sadece sevinecek miydi? Böyle bir durumda nasıl bir tepki verilirdi ki?
Restorandan içeri girdiğinde ileride, köşede oturuyordu yaşlı adam. Yavaş ve sakin adımlarla ilerledi, usulca karşısına oturdu. "Merhaba Bilal baba."
"Kızım, iyisin değil mi? Beni alelacele çağırdın buraya, yüreğim ağzıma geldi vallahi. Kötü bir şey yok inşallah."
"İyiyim baba. Sadece... Bir haberim var ama iyi mi yoksa kötü mü, bilemiyorum. Kafam çok karışık."
Merakla kaşlarını çatarak "Nedir kızım?" diye sorarken fikir yürütmeye çalışıyordu. Yine Asmin'i huzursuz eden neydi? Ne vardı da bu kadar söylemeye çekiniyordu? "Kafanı karıştıran bir şey varsa söyle de çözelim."
"Baba... Aslında normal şartlarda bu iyi bir haber ama biz hiç o normal şartları göremedik. Tek sorun bu işte."
"Asmin, bilmece gibi konuşmasana kızım. Söylesene ne olduğunu! Kızacağım ama artık ha!"
Hafifçe öksürdü, biraz cesaretlenmeye çalıştı. "Şey... Ben..." Ağır aksak kelimeler dudaklarında gevelenirken bunun böyle olmayacağına kanaat getirdi. Eninde sonunda öğrenecekti. Ha en önce öğrenmiş ha en sonra, ne fark ederdi ki? "Bir bebeğim olacak baba." Doğru kelimeleri bulmak, cümleyi kurmak çok zordu. Ağzından bunun çıktığına bile şükretti. Karşısında duran ihtiyarın ne tepki vereceğini gözlemlemeye çalışıyordu. Bakışlarını ondan ayırmadan bekledi. İlk sözü ne olacaktı, ne söyleyecekti, yalnızca onu bekledi. Yaşlı adam önce hayretle kaşlarını kaldırdı, gözleri şaşkınlıkla büyüdü, büyüdü... Bir süre hiçbir şey söylemedi ve o süre ne kadar kısa olursa olsun Asmin'e yüzyıllar kadar uzun geldi. "Ne düşündüğünü biliyorum. Bunun doğru olmadığını da... Ama sevdik ve sevildik. Yaptığımız şey yüzünden sen de dâhil kimseden özür dilemeyeceğim. Herkese, her şeye rağmen sevgimize sahip çıktık biz, bu bir erdemdir. Bir şey söylemeden önce içinde bulunduğumuz durumla birlikte bu söylediklerimi de düşün olur mu?"
Duyduklarına karşılık şaşkındı elbet, ama hiçbir zaman iki taraftan birini suçlamak gelmemişti aklına. O yaşadığı yere göre daha hoşgörülü bir adamdı. Bu yaşına kadar kanla yazılan bir törenin mecburi uygulayıcısı olarak birçok şey görmüş, tecrübe etmişti. Yaşadığı topraklara adını kanla kazımış çaresiz insanlara sığınak olmuştu aynı zamanda. Asmin ve Azad da o çaresizlikle kavrulan insanlardandı. Ve bulundukları durumda işaretleyecekleri doğru bir şık yoktu, cevabı olmayan bir sınav sorusunun içinde debeleniyorlardı. Azad karısından boşanamaz, Asmin'le evlenemezdi. Oğlunun bunun için canını vereceğini biliyordu ama yapamazdı. Asmin de böyle bir şeyi istemezdi, usul ve kaideleri biliyordu çünkü. Bunları bile bile sonuçlarına katlanacakları bir yola yürümüşlerdi, Bilal Ağa buna ne söyleyebilirdi ki? Saygı duyup tebrik etmekten başka, bir baba olarak sevinmekten ve destek olmaktan başka ne gelirdi elinden? Sevgiyle tebessüm etti ve "Çok sevindim kızım, Allah analı babalı büyütsün." demekle yetindi. Bir torunu oluyordu, bundan mutluluk duyduğunu gizleyecek değildi. Ama içindeki endişeler, mantık çerçevesinde düşündüğü detaylar kafasını kurcalamıyor değildi. "Azad'ın haberi var mı?"
Masanın üzerinde duran ellerini sıkı sıkı kenetledi ve "Yok." cevabını verdi kısaca. Bilal Ağa'nın sakin ve mutlu karşılamasıyla rahatlamıştı. Ama en az ihtiyar adam kadar Asmin de onları bekleyen tehditlerin farkındaydı. "Sana danışmadan bir şey yapmak istemedim. Önce sen bil, bana bir akıl ver, yol göster istedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılmış Kum Saati
General FictionGERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte tarafta dönüşü olmayan bir bilet kesmek var aydınlığa. Ben seçimimi yaptım, kaçtım... Ve k...