-39-
Tencerede kaynayan domatesli erişteyi karıştırırken aklı halâ dün gecedeydi. Öyle mutluydu ki... Dün geceden sonra izinli olduğu için hastaneye gitmemişti, evde kalmayı tercih etmişti ve Azad da onunla daha fazla vakit geçirebilmek için şirkete gitmemişti. Bu gece de her şey harikaydı. Tahta kaşıkla eriştenin tadına baktı. Bol tereyağlıydı ve harika kokuyordu. Yanındaki tezgâha yaslanmış kendisini izleyen adama baktı. "Immm... Tam istediğin gibi oldu valla." Kollarını beline sararak çenesini onun sağ omuzuna yaslayan sevgilisinin "Immm... Bence de tam benim istediğim gibi." sözüyle sinsice güldü. Onun sesindeki manadan anlamıştı, söylediklerinin pişmek üzere olan erişteyle alakası yoktu. "Sesindeki imadan neyi kastettiğini anlamadım sanma."
"Ya, öyle mi?" Kadının ten kokusunu içine çektikten sonra derin bir nefes aldı. "Peki, bunu saklamaya çalışır gibi bir halim var mı?"
"Tabi ki yok, çünkü sen tam anlamıyla bir edepsizsin."
Sinsice sırıttı ve "Beni çok iyi tanıyorsun." derken başını yasladığı narin omuzdan kaldırıp kenara çekildi. Asmin her zamanki gibi sevgiyle yaptığı yemeğine baktı ve keyifle gülümsedi. Üst dolaptan tabakları çıkarıp erişteleri doldurdu. Üzerlerine rendelenmiş kaşar serpince ikisi de yemeğin kokusundan cezp olmuştu. Asmin zaten her zaman çok güzel yemek yapardı. Konaktaki yemekleri yaparken annesine yardımcı olurdu ve akşam yemeklerini bunu bilerek yemek Azad için harika bir lütuftu.
Birlikte yemeğe oturdular. Eriştenin yanında yayık ayranı da vardı, Asmin köpüklerini höpürdeterek içmeyi çok severdi hep. İştahla ayranı içerken genç kadının dudaklarına bulaştığını görünce keyifle güldü Azad.
Adamın neye güldüğünü anlayamayan Asmin merakla "Ne?" diye sordu. "Ne oldu?"
"Bıyıkların çıkmış."
Dilini dudaklarında gezdirirken güldü. "Geçti mi?" Azad'ın keyifli gülüşleri içini ısıtmıştı, mutlu etmişti onu eğlendirmek.
Genç adam "Öyle geçmez." dedi imalı bir ses tonuyla. Dudaklarını meleğinin dudakları üzerine kapadı. Aşkla örttü o biçimli dudakların üzerini. Usta bir ressamın elinden çıkmış gibiydi o dudaklar, özenle çizilmişti sanki. "İşte, böyle..."
Elmacık kemiklerinin alev aldığını hissedebiliyordu. Gözlerini sevdiği adamdan kaçırarak "Sen de öpmek için bahane arıyordun zaten, oh iyi oldu." dedi. Kahkaha atarak kollarını kendisine saran Azad'a uzun uzun baktı, başını onun göğsüne yasladığında huzurun başkentindeydi.
Birlikte eski günleri yâd ettiler. Çocukluk anılarından bahsedip güldüler, eğlendiler. Anılarını tazeledikleri için mutlu ve huzurluydular. Hep mazide kalmak istediler, çünkü orası hayatlarının en temiz kalmış alanıydı. Eskiyi konuştukça dünya üzerinde yalnızca onlar varmış gibi güvende hissediyorlardı.
Asmin, tüm bu olanların ardından toparlanmaya çalışırken yanında sevdiği adamın varlığıyla huzur buluyordu. Felâketlerin tekrarlanacağını biliyordu, ancak şuan bunları düşünmek için fazla mutluydu. Artık gelecekten fazlasıyla umutluydu. En azından öyle olmaya, hep iyi hissetmeye çalışıyordu. Çünkü umutlu düşüncelerin hayatına mutluluk ve huzur getireceğine inanıyordu. Umutsuzluksa insanın içini çürütmekten başka işe yaramıyordu. Eskisi gibi yaşayacağı kötü anları düşünerek hayatı kendine zindan etmiyordu. En kötü ihtimalle Azad her zaman yanında olacaktı, onunla tüm zorlukları aşabileceğinin farkındaydı artık.
Azad'sa dün aldığı güzel haberle birlikte hayattan umudunu kesmemesi gerektiğine ikna olmuş durumdaydı. Sevginin gücü her türlü felâketle savaşabilecek kadar tesirliydi, bunu görebiliyordu. Yıllar sonra sevdiği kadını bulabildiyse, ona halâ ilk günkü kadar âşık kalabildiyse, hiçbir zorluk onları ayıramadıysa kalplerindeki sonsuz sevinin payı büyüktü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılmış Kum Saati
General FictionGERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte tarafta dönüşü olmayan bir bilet kesmek var aydınlığa. Ben seçimimi yaptım, kaçtım... Ve k...