-36-
Elinde altıncı duyusu haline gelmiş telefonuyla hastaneden içeri girdi adam. Bu saatte nerede olabilirdi ki? Elbette hastanedeydi. Yalnızca merak ettiği tek şey, niçin aramalarını gördüğü halde dönmüyordu? Bu saate kadar mutlaka görmüş ve dönüş yapmış olması gerekirdi. Onu merakta bırakan da buydu zaten, Asmin hiçbir zaman bu kadar sorumsuzca davranmazdı. Resepsiyon görevlisiyle konuşan Uğur'la karşılaştığında nimet bulmuşçasına sevindi. "Uğur!" Aciliyet belirten ses tonuyla "Merhaba..." demeyi başarmıştı.
"Merhaba Caner Bey, hoş geldiniz."
"Hoş bulduk. Asmin buralarda mı acaba? Kendisine geldiğimi haber verir misin? Delirmek üzereyim şuan."
"Asmin Hanım yok. Niçin delirmek üzeresiniz ki?"
"Çünkü Asmin yok! Burada da yok, hiçbir yerde yok!"
"Tam olarak anlayamadım, bir planınız mı vardı birlikte?"
"Hayır, ama defalarca aradığım halde o lanet telefonunu açmıyor!" Sinirlerine hâkim olamadığı için sesi biraz yüksek çıkmıştı. Gözlerini kapayıp derin bir nefes aldı ve sakinleşmeye çalıştı. "Bak, Uğur... En son Asmin'i ne zaman gördüğün önemli. Çünkü o benim aramalarıma mutlaka dönerdi. Kesin başına bir iş geldi!"
"Sabah gördüm en son. Hatta gelişine şaşırmıştım. Ama... Şimdi hatırladım, sonra bir daha gördüm. Daha önce yanında görmediğim bir adamla çıkıverdi odasından. Yüzünde endişeli bir ifade vardı ama çok dikkatimi çekmedi. Adam uzun boylu, esmer tenli ve takım elbiseliydi."
Hiçbir şeye anlam veremeyen Caner dişlerinin arasından "Neler oluyor ya?" diye söylendi. Bu işte bir tuhaflık vardı. Ve daha da kötüsü artık tek tuhaflık Asmin'in aramalarına cevap vermemesi değildi. Daha önce kimsenin görmediği bir adamla gidişi de neyin nesiydi böyle? İyimser ve rahat yanı onun belki de arkadaşı olduğunu, yemeğe falan çıktıklarını söylüyordu ama diğer yanı... O endişe ve şüphesi dinmeyen diğer yanı bin bir komplo teorisi üretiyordu. Sağ elini ensesine götürdü ve Uğur'dan en azından işe yarayabilecek bir şeyler öğrenmeye çalıştı. "Peki, Bilal Beyin telefon numarası var mı sende? Hani sürekli Asmin'le oldukları için belki nerede olduğunu biliyordur."
"Aslında... Bende yok ama Asmin Hanımın telefon rehberinde olması lazım. Gerçi kendisi yokken odasına girilmesinden hiç hazzetmiyor ama-"
"Hadi gidip alalım şu numarayı."
"Ya Asmin Hanım kızarsa?"
"Ben zorla girip aldım derim, oldu mu? Hadi!" Sabrı taşmanın eşiğindeydi artık. Bir şeyler ters gidiyordu. Asmin'in anlattıkları aklına geldiğinde gözleri büyüdü, dehşete düştü. Ya yaşadığını birileri öğrendiyse ve şuan hayatı tehlikedeyse? Panikle koridoru adımlıyordu, Asmin'in odasına ulaşana kadar yıllar geçmiş gibi hissetti. Sabırsız bir biçimde Uğur'un ardından odaya girdi. Masadaki vizon rengi kalın kaplı defteri aralayan çocuk numarayı söylediğinde parmakları hızlı hamlelerle telefona tuşladı. Uğur'a teşekkür edip yanından ayrıldı, bahçeye indi. Çalıyordu. Kısa süre sonra Bilal Bey olduğunu tahmin ettiği yaşlı bir adam aramayı cevapladı. "Alo..."
"Alo, Bilal Balkan'la mı görüşüyorum?"
"Evet, benim de sizi tanıyamadım."
"Ben Caner. Asmin'in arkadaşıyım, birkaç kez karşılaşmıştık hatırlarsanız."
"Ah, evet. Hatırladım evladım, Asmin'le konuşurken sözün geçmişti." Kendisini kısmen tanıyan bir çocuğun onu neden aradığını merak etmişti ve bu çok doğaldı. "Kabalık etmek istemem ama niçin aramıştın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılmış Kum Saati
General FictionGERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte tarafta dönüşü olmayan bir bilet kesmek var aydınlığa. Ben seçimimi yaptım, kaçtım... Ve k...