-43-
Uzaktan hayatını seyrederken bir filmin hızlandırılmış versiyonunu izliyor gibi hissetti. Başı yerde, gözleri halı desenlerini incelerken düşüncelere dalmıştı. Bir yandan camdan dışarısına, diğer yandan kolundaki saate bakıyordu. Bora ve Metin'le olan konuşmalarının arasından 1 hafta, Azad'ın 1 hafta sonra geleceğim demesinin ardındansa 2 hafta geçmişti. Normalde Azad'ın gecikmesinin arkasında bir şeyler arar, ne yapar eder onu sıkıştırıp sebebini öğrenirdi. Ama bunun için öylesine yorgun ve bitkindi ki... Neredeyse gecikmesinden memnun kalacaktı. Onun geliş süresinin uzaması kendisine yaramıştı, kötü haberin ardından toparlanıp ayağa kalkması için zaman kazanmıştı. Sevdiği adamın yanında ağlayıp dövünecek hali yoktu. Kaderine lânet etmek, isyana boğulmak için çok geçti. Kalem kırılmış, karar verilmişti.
Yarım saat sonra nihayet zil çaldığında usulca ayağa kalkıp kapıya doğru yürüdü. Azad'ın geldiğine emindi, bu yüzden kapıyı açmadan önceki birkaç saniyede moralsiz yüzüne sahte, heyecanlı bir tebessüm kondurdu. Kapıyı açtığında karşısında elinde çantasıyla Azad duruyordu. Hiçbir şey söylemeden sıkı sıkı sarıldı. Buna öyle ihtiyacı vardı ki... "Hoş geldin." diye mırıldanırken adamın elinden çantasını almaya çalışıyordu.
"Bırak, ben taşırım." Genç kadının bu tuhaf haline akıl sır erdiremeyen Azad'sa ortada bir sorun yokmuş gibi davranmaya devam etti. İçeri girip çantasını bıraktığında Asmin'in "Yolculuk nasıl geçti?" sorusuna "İyiydi." cevabını verdi. "Yolculuğun sonunda beni sana getirdiği için iyiydi tabi." Cansız bir tebessümle gülümsedi meleği. Neden bu kadar keyifsiz ve durgundu, anlayamamıştı. Yine bir sorun vardı belli ki. Onu böylesine derinden etkileyen şeyin ne olduğunu merak etti. "Bir tanem, neyin var? İyi misin?"
İçinde gerçekleşen kış kıyameti ona anlatamazdı elbet. Ama bunu sembolik bir biçimde ifade etmeyi deneyebilirdi. "Yaren'i bu sabah kaybettik." Adamın donmuş yüz ifadesinde kaybetti umudunu. Yaren'in ölümü, aslında kendi hayatına dair çıkardığı bir dersti. Sonunun çok da farklı olmayacağını düşünmek, bunu bilerek yaşamak sırtında ağır bir yük taşımak kadar yorucuydu. Ne kadar debelenirse debelensin batacak, en sonunda Yaren gibi yok olacaktı. "Uzun süredir komadaydı, elimizden geleni yaptık. Çok savaştı, ama başaramadı."
Sevdiği kadının yüzünde dalga dalga kaybolan umudun kırıntılarını görebiliyordu. Onu bağrına basıp saçlarını okşadı. "Biliyorum bir tanem... Onu düşünmediğin tek bir gün bile olmadı, hep onu konuştuk. Sen elinden geleni yaptın."
Cılız ve titrek bir sesle "Biliyorum." diye cevap verdi. "Ama bazen elinden geleni yapmak yetmiyor. Sen kendini paralasan da... Bilmiyorum, olmuyor işte." Konuyu değiştirmek adına gülümsemeye çalışarak "Boş ver, unut tüm bunları. Yoldan geldin. Yemek hazır, üzerini değiştirmek ister misin? Yoksa direkt yemeğe mi oturalım?"
"Yemeğe oturalım." Genç kadının yüzünü ellerinin arasına aldı. "Sonra sarılır birlikte uyuruz. Seni çok özledim..."
Gülerek "Sadece 2 hafta oldu." dedi. Esasında o da çok özlemişti ama duygularını dile getirecek hali yok gibiydi. Tek istediği bu yaşananların bir rüya olması ve biran önce uyanmaktı.
Yemek boyunca sohbet etseler de Azad Asmin'deki durgunluğun farkındaydı ve buna bir türlü anlam verememişti. Yaren'in ölümüne en az onun kadar üzülmüştü ama Asmin bir başka etkilenmişti sanki. Onun bu durumu genç adamı ziyadesiyle huzursuz ediyordu. Ne olursa olsun soğukkanlı, sakin görünen ve her zaman kendisine huzur veren o kadının yerinde yeller esiyordu şimdi. Onu içten içe üzen başka şeyler var gibiydi. Yemekten sonra biraz televizyon seyrettiler. Azad'ın gözü Asmin'de, genç kadının bakışlarıysa televizyonda dalıp gitmişti. Aslında televizyonu seyretmediği, dalgın düşüncelerde kaybolduğu öylesine belliydi ki...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılmış Kum Saati
General FictionGERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte tarafta dönüşü olmayan bir bilet kesmek var aydınlığa. Ben seçimimi yaptım, kaçtım... Ve k...