-42-
Kendisine irileşmiş kocaman gözlerle bakan arkadaşının "Hadisene kızım, ne söyleyeceksen söyle! Merakta bıraktın insanı." diye söylenmesi üzerine derin bir nefes aldı ve gözlerini kapatıp iç sesini dinledi. Bugün Azad'ı bulalı, yeniden doğalı neredeyse 1 yıl olmuştu. 1 yıl öncesine kadar Merve'yle dertleşmelerinde değil Azad'a ait bir bebeğin annesi olmak, bir daha onun yüzünü bile göreceğini sanmazdı. Azad'a tekrar kavuşmak, onu tekrar kazanmak neredeyse imkânsızdı onun gözünde. Şimdiyse ondan olan bir parçanın annesi olmak, onunla yepyeni bir geleceğe adım atmaktan söz ediyorlardı. Ne kadar gelişme kat ettiklerine inanamadı Asmin. İlk defa Merve'nin bir konuda haklı olduğunu gördü, hâlbuki o zamanlar kendisini boş yere ümitlendirdiği için en yakın dostuna ne çok kızardı! Kendi bile ümidi kesmişti sevdasından. Azad'a layık olamayacağına neredeyse eminken tekrar çıkmıştı büyük aşkı karşısına. İkinci bir şans onların aşkına can vermişti. Şuan karşısında duran Merve'ye bu mutlu haberi vermek için sabırsızlandığına inanamıyordu. Aniden "Ben anne olacağım biliyor musun?" diye haykırırken buldu kendini. Belki daha afilli söyleme yöntemleri vardı ama Asmin tüm bunları düşünemeyecek kadar mutlu ve sabırsız görünüyordu.
"Ne?" Şok olmuş bakışlarla duyduğu haberi sindirip kendine gelmeye çalıştı Merve. Arkadaşı neler söylüyordu böyle? Sevinçten önce ayağa kalktı, sonra tekrar oturdu. İkinci defa yerinden kalkınca karşısında duran kadına eğilip sıkı sıkı sarıldı. "İnanamıyorum! Bebeğin oluyor, öyle mi?"
"Evet! Çok mutluyum Merve, gerçekten ne kadar mutlu olduğumu tahmin edemezsin."
"Sonunda muradına erdin diyelim mi? Hem Azad da boşandığına göre evlenebilirsiniz artık."
"Merve, bunu sakın başka yerde duymayayım. Bak bu çok gizli bir bilgi, sana güvendiğim için söyledim sakın pişman etme olur mu?"
Kaşlarını çatarak "Saçmalama!" diye çıkıştı. "Elbette aramızda kalacak. Sen yeter ki mutlu ol arkadaşım, nasıl olursa olsun mutluluk hep seni bulsun."
"İnşallah, sen de canım..."
İmrenir gibi bir bakışlar arkadaşına baktı Merve. "Ah, nerede... Benim beyaz atlı prensim attan düşüp geberdi herhalde, başka türlü olsaydı şimdiye kadar mutlaka beni bulmuştu." Başını iki yana sallarken durumundan ümidini kesmiş gibi bir ifade vardı yüzünde.
Arkadaşının komik sözleriyle gülmeye başladı genç kadın. "İlahi Merve, beyaz atlı prens öyle bir şey değil ki. Ha deyince karşına çıkmaz." Karşısındaki umutsuz dostuna laf yetiştirecekken telefonun çalmasıyla bezgin bakışlarını Merve'den çekip masada duran telefona döndü.
"Kim arıyor?"
"Kim olacak? Azad. Sabahtan beri tam 22 kez aradı, bu 23 oldu."
"Aaa delinin zoruna bak, niye arıyor ki o kadar? Daha sabah ayrılmadınız mı?"
"Evet, öyle! Ama gel de bunu Azad Beye anlat işte." Aramayı cevapladığında ses tonu bezgin, yılmış ama durumdan bir parça memnun gibiydi. "Efendim sevgilim."
"Nasılsın canım, iyi misin? Bu sefer telefonu biraz geç açtın da, endişelendim."
"Evet, üç saniye kadar geç açmış olabilirim bir tanem. Özür dilerim. Ama iyiyim merak etme. Son aradığından beri iyiyim, yani yaklaşık yarım saat öncesinden bahsediyorum..." Sesindeki alaycılık her şeyi anlatıyordu.
Zeki bir adam olan Azad da bu sözlerdeki imayı sezmiş olacak ki "Ne o, aramamdan rahatsız mı oluyorsun artık?" diye sordu.
Gülmemek için kendini çok zor tutan Asmin'se yalnızca "Olur mu hiç, çok memnunum durumdan ama bence eski arama sıklığın daha hoştu. Böyle tuvaletteyken bile senin aramana yetişmek zorunda kalıyorum, olmuyor yani." diyebildi. Ardından patlattığı kahkahayı durdurmanın mümkünü yoktu. Onun bu neşeli hali Merve'ye de bulaşmıştı, gülücüklerinin sonu gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırılmış Kum Saati
General FictionGERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte tarafta dönüşü olmayan bir bilet kesmek var aydınlığa. Ben seçimimi yaptım, kaçtım... Ve k...