Giriş

545 22 10
                                    

Arya "Ben aç değilim ama!" diye sızlanınca Işık ona ters ters baktı ve "Ben açım ama!" diye çıkıştı. İkisi de benim lisedeki ikinci yılımdan bu yana en yakın arkadaşım olur ve genelde çoğu konuda anlaşamaz.

Aralarına girip "O zaman önce yemek yiyelim sonra kahve içmeye gidelim?" diye ortayı bulmaya çalıştım çünkü Arya kahve içmek istiyordu (ve fena tutulmuştu) ama Işık da açtı ve şekeri düştüğünde canavara dönüştüğü için on aç bırakmak tehlikeli olabiliyordu. 

Arya "Kafede de sandviç var oradan da alabilir." diye söylendi bana bakarak ve ben de omuz silktim. Işık "Aynı şey mi? Sandviç beni doyurmuyor." diye yeniden çıkıştı.

Seslice nefes verip yürüyüşümü yavaşlattım ve bir adım gerilerinden yürümeye devam ettim aksi halde kavga çıkarsa arada hırpalanacaktım. 

Bugün telefonuma pek bakamadığım için arka cebime uzandım ama bulamayınca hızla tüm ceplerimi kontrol ettim ve ne yazık ki onu bulamamıştım.

Durup çantama bakarken kızlar beni fark edip tartışmaya ara verdiler.

"Ne oldu?"

Arya gülerek "Ne olacak yine telefonunu bir yerlerde unutmuştur." dedi ve haklıydı da. Bir şeyleri bir yerlerde unutma gibi kötü bir huyum vardı bu sık sık olduğu için telaşla arayışım onlara garip gelmedi.

Fermuarı çekip çantamı sırtıma atarken "Siz gidin ben yetişirim." diyerek var gücümle okula geri koştum. Nefes nefese merdivenleri çıkıp kendimi sırama zar zor attığımda bayılacağım sandım.

Elimi sıra altına uzatıp defterin arasındaki şişliği hissedince rahat bir enfes alarak canım telefonumu elime alıp okşadım ve öpüp yanağıma bastırdım.

"Çok korktum seni kaybettim diye!"

Soluklanmak için biraz daha oturmam gerekiyordu ve bu arada ben de sanal arkadaşlarımdan gelen mesajlara girip hızla yanıtladım.

Çıkışa daha yakın arka merdivenlerden sekerek inerken okul tamamen boşalmıştı bu yüzden zemin katta koridorda yürümeye başladığımda birilerinin bağrışını kolayca duyabilmiştim.

"...Ulan it! Bunun için mi okutuyoruz seni? Sokaktaki ite versem sana yaptığımı daha çok adama benzerdi!"

Adımlarım donakaldı ve merakıma yenik düşüp parmak uçlarıma basarak gerisin geri gidip duvarın arkasına saklanarak açık kalan kapıdan müdür odasını gördüm. Bağıranı sesinden tanımıştım. Bu, bizim belalı müdürümüzdü.

Öğretmenler, öğrenciler, veliler ve görüp görebileceğiniz her toz zerresiyle dahi inatlaşıp burnundan getiren yegane insandı. Hakkında bir sürü garip dedikodu vardı ama gerçek olup olmadığını bilemiyordum tabii ki.

Sert tokat sesi koridorda yankılanırken nefesim kesildi. Önünde duran uzun çocuğun başı sertçe yana düşerken yüzünün yarısını görünce kim olduğunu anladım. Onu çok tanımıyordum. Hakkında bildiğim şeylerden birkaçı şuydu; benimle aynı dönemdi, serseriydi (bunu kesinlikle tek bakışta bile anlayabilirdiniz  daima etekleri pantolonunun dışından sarkan lekeli gömleği ve kırışık pantolonundan ki çenesine kadar inen düz ve aptalca asimetrik bir şekilde kesilmiş saçlarından bahsetmiyorum bile hatta serseriden çok dilenciye benziyordu) ve nadiren adından bahsedilirdi. Benim takıldığım insanlar onu pek anmazdı çünkü ortak bir konumuz yok. Adını üst dönemlerin mezuniyet partisinde karıştığı ya da nedeni belirsiz birisini öldüresiye dövdüğü olaylardan ya da ne kadar pasaklı olduğunu fark etmeyecek kadar sözde 'kötü çocuk' düşkünü beyinsiz kızlardan duyuyordum. Onda neyi sevdiklerinden emin değilim gerçi onu tanımıyordum bile. Daha önce hiç aynı ortamda bile bulunmamıştık.

Nefretten AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin