21

92 5 18
                                    

Elimdeki kalemi atıp tutmaya çalışırken bir yandan da gözüm telefondaydı. Önümdeki telefonu çekip alan Ömer'e sinirle baktım.

"Yine ne var Allah'ın delisi? Yine ne var!"

Çıkışıma karşı kayıtsızca ters çevirip yanına koydu ve uyur gibi bakan yarı açık gözlerle konuştu.

"Ders çalış. Annen seni bana emanet etti."

Bu kısımda hata mı var yoksa henüz tanışalı birkaç hafta olan Ömer delisine annem gerçekten emanet etti de siz mi duymadınız diye düşünedurun, evet annem gerçekten böyle saçma bir şey söyledi.

Olay tam olarak geçen hafta Aras'la barışmamızdan sonra başlıyor. Filmi bir hafta geri saracak olursam Aras'la barıştık. Ben özür diledim o da arkadaş olduğumuz konusunda itiraz etmedi -bence arkadaşı olarak görüyor artık beni- ve burnumu ona silmekle ilgili şakalaştık derken... Ömer birden ortaya çıktı ve sürükleyerek beni götürdü. Eve bırakırken geç kalmıştım ve o da apartmanın önünde beni ejderha gibi sinirle bekleyen annemle karşılaştığında durumu kısaca açıkladı. Annem... neden bilmiyorum bir şekilde ona güvenesi geldi ve beni çok saçma ve ani bir şekilde ona emanet etti. Üstelik aynı okulda bile değiliz!

Son bir haftadır telefonu sadece okula giderken alabiliyordum ve bluesky ya da Aras'la doğru düzgün yazışamıyordum. Okuldaki arkadaşlarım hala benimle tam olarak barışmış değildi ve ben de kafayı dersle bozmuş bu manyakla oturuyorum.

Neyse ki onu Aras'ın okulunun olduğu geçen gittiğimiz kafeye gitmeye ikna edebilmiştim. 

Sinirle büzdüğüm dudaklarımı kemirmeyi bıraktım ve boş verip derse döndüm. Gerçekten... Artık saçmalık seviyesini sorgulamaktan yorulmuştum. Ne mantık arayan ne açıklama yapan vardı.

Bilmiyorum belki de hak etmiştim onca kargaşayı yarattıktan sonra.

Beş dakika sonra iç çekip kitabı kapattım ve dirseklerimi masaya yaslayıp Ömer'in görüş açısına girmeye çalıştım.

"Ömer?"

"Hm?"

Bana karşı o kadar ilgisizdi ki iletişim kurmak için onun alanına zorla dahil olmam gerekiyordu.

"Mola verelim mi? Yarım saattir çalışıyoruz. Çok yoruldum."

Cevap vermeden önündeki kimya sorusunu çözmeye devam etti. 

"Ömer?"

İnatla cevap vermiyordu. Biraz cesaretim kırılsa da ısrarla devam edince alnımdan ittirip beş dakika mola vermeme izin verdi. Heyecanla dışarı çıkıp cebimdeki paketten bir dal çıkarttım. Yakarken uzakta eli cebinde yürüyen Aras'ı görmüştüm. Heyecanla el sallayıp parmak uçlarımda yükseldim. Geçen haftadan sonra sadece bir kez telefonla konuşabilmiştik. Beni affetmiş gibiydi ama hala ona karşı suçlu hissediyordum.

Bana doğru gelirken sabırla bekledim. İki nefes üst üste çektiğimde hafif beynimi sislendirmişti. Gözlerimi kıpıştırıp birkaç adımda aramızdaki kalan son mesafeyi de kapattım.

Kollarımı sırtına dolarken beyaz tişörtünden yayılan kendine has kokuyla ve parfümü burnuma doldu. Sıcaktı. O kadar sıcaktı ki saat beş olmasına rağmen nefes almak zordu. Yine de hemen geri çekilmek istememiştim. Elimdeki dalı aldığında gözlerimi açıp çenemi göğsüne yasladım ve ona baktım. Dudakları arasına götürürken gözleri sokağı dolaştı. Yanakları hafif içeri çekilirken kaşları çatıldı ve gözleri kısıldı. Birisine baş selamı verdikten sonra bir süre gidişini izledi. Ben de kim olduğuna bakmak için başımı çevirip merakla bakmıştım ama tanımadığım için çıkarım yapamadım. 

Nefretten AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin