4

154 5 0
                                    

Hayatımda hiç disiplin kurulunun karşısına çıkacak kadar büyük bir şey yapmadım bir kere ben öyle şeyler yapabilecek kadar cesur değilim. Ayrıca arkadaşlarım da öyle insanlar değil ama bir şekilde daha üç gündür konuştuğum teneke kafa yüzünden hem yaralanmış hem de disiplin cezası almıştım. İşin kötüsü de kavga edip sınıfı mahveden onlar ama onların aldığı cezayla aynı cezayı aldım. İsyan diye bağırıp dramatik bir şekilde dizlerimin üzerine düşmek, camı çerçeveyi indirmeli sinir krizi geçirmek ve Nihal gibi bayılmak istiyordum ama görün bakın ki bana iki üç beden büyük gelen yemekhane üniformasını giymiş, saçıma bone ve yüzüme maske takmış elimde koca kepçeyle yemekhanede dikiliyordum. 

Olumlu bakacak olursam öğle yemeği için dağıtılacak pudinglerden bedavaya (gizlice) yemiştim ve yemekte ne olduğunu da ilk öğrenen bendim. Hatta yemekhanede görevli olduğum için dersin yarısında tüymeme izin bile verilmişti daha ne isteyeyim! 

Hemen yanıma yaklaşan zürafa kadar uzun kişiyi yan gözle süzdüm. Bizim gibi üniforma giymiş ama biraz küçük geldiği için üzerinde komik durmuştu. Beyaz gömlek bileklerinden beş santim kadar kısaydı ve kafasındaki boneye kafası sığmamıştı. Koca kafalı.

Elindeki kepçeyi önündeki bol yağlı ve salçalı köfteli patates yemeğine sokarken maskeyle kapatılan yüzünden bile iğrendiğini anlayabiliyordum. 

"Yılan gözlerini üzerimden çek."

Maske yüzünden boğuk çıkan sesine rağmen her zamanki gibi öfkeli ve korkutucuydu. Manyak herif!

Başımı çevirirken "Sana bakmıyorum." dedim "Doruk'a bakıyorum."

Alayla güldü.

"Aynen aynen. Sinsi gözlerinle izleyip durma beni... Tüylerim diken diken oluyor."

Ben de alayla güldüm ve deminden beri karıştırdığım bir koca kazan makarnadan kaşığı çıkartıp ona doğru doğrulttum, bana bakmıştı iğrenir gibi.

"İstersen tüylerini başka yollarla da diken diken edebilirim."

"O kaşık üstüme değerse seni ağlatırım."

Daha sesli bir şekilde güldüm ve dinlemeyip kaşığı ona değdirmek için harekete geçtim ve o da kaçmak için birkaç adım geri gitmek zorunda kaldığı için arkasında bize karşın sessizce çorbayı karıştıran Doruk'a çarptı. Dönüp onu görünce ışık hızında uzaklaştı ve eski yerini aldı. Bunların arasında ne vardı acayip merak etmeye başlamıştım.

Arkamızda duyduğumuz sesle oraya döndük.

Bu, yemekhaneden sorumlu ablaydı. Normalde onların yemekleri dağıtıyor olması gerekiyordu ama ceza yüzünden bir ay yapmamız gereken görevlerden sadece bir tanesi buydu.

"Şt! Düzgün durun! Yemeklere bir şey olursa sizi yakarım vallahi!"

Gözlerim Aras'ın saçlarına kaydı ve boştaki elimi kaldırıp "Hocam!" dedim.

"Benim adım Gül, kızım."

Yeniden denedim.

"Gül hanım!"

Ona abla demeye çekinmiştim çünkü bayağı eli sopalı bir kadındı. Aras bile karşısında sus pus olmuştu. Onu böyle görmek daha bir keyiflendiriyordu.

Kadın "He kızım?" dedi.

Parmağımla Aras'ı gösterip "Saçlarını düzgün bağlamıyor. Ya yemeğin içine saç düşerse? Vallahi iğrenç!" dedim.

Aras bana dönüp seni öldürürüm diyen bakışlarını attı ama sessiz kaldı. Gül hanım yeni fark etmiş gibi "Doğru söylüyorsun." dedi "Toplasana oğlum saçlarını! Bak arkadaşın bile toplamış."

Nefretten AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin