18

119 6 2
                                        


İlay

Hayatımın büyük bir kısmını saklanarak geçirdim.

Annem, bir zamanlar farklı olduğumu söylüyor.

Daha neşeli...

Yaşama karışmaktan bu kadar zorlanmayan...

Hatırlıyorum o anıları.

O zamanlar da çocuktum, en azından on yedi yaşıma göre daha çocuk sayılırım ama tırmanmaya bayılırdım. Yazın bisikletle geçtiğim karanlık sokakları kaplayan çiçeklerin kokusuna bayılırdım.

Gözlerimi kapatınca yine uyuyamazdım.

Geceleri hep huzursuzdum ama gündüzleri benimdi.

Her şeyden öncesi mi demeliyim yoksa aslında her zaman mı böyleydim?

Çoğu zaman bunu kendime sorup duruyorum.

Bendeki sorun ne? Neden diğerleri kadar kolay yaşayamıyorum hayatı? Neden bu kadar kolay pes ediyorum?

Neden acı bu kadar gerçek?

Düşmemek için sıkıca kavradığım tutunma demirine asılırken otobüs bir sağa bir sola savrulup duruyordu ve dengemi kaybettiğimde düşmemem için Arya'yla Tuna iki yanımdaydı. Yanımda oldukları için mutluydum ama aklım Aras'taydı.

Kaç gündür ordaydı?

Hafta sonu gitmiş olmalı. Numarası bende yoktu ve okulda da doğru düzgün konuşmamıştık son hafta. Kafayı yemek üzereydim.

Nasıl hissediyordu? İyi miydi?

Orası Tuna'nın söylediği gibi şey miydi? Şey derken biraz... belalı tiplerin olduğunu anlamam zor değildi. Yüzünü ekşitmesinden anlamıştım.

İçim alev almış gibiydi. Susamıştım. Boğazım acıyordu. Ellerim titriyordu ve üşüyordum. Midem bulanıyordu ve kendimi bayılacakmış gibi hissediyordum ama boğanın kırmızı renge odaklandığı gibi Aras'ı oradan kaçırmaya odaklanmıştım.

Ama nasıl?

Muhtemelen gurur yapacaktı ve bizi görünce görmezden gelecek ya da bağıracaktı.

İnmek için düğmeye basıldığını belirten o sesi duydum. Tuna da beni dürtmüştü.

"Pişt! İyi misin? Bayılacak gibi duruyorsun."

Dişlerimi sıkıp başımı salladım.

Dudaklarını birbirine bastırıp başıyla beni onayladı ve elini sırtıma koyup kapıya yönlendirdi. Onlarla inerken tenha ve çevresinde pek bir şey olmayan yüksek duvarlı pembe bir okul önünde duruyorduk.

Kalabalıktık ve kimseden buraya gelene kadar ses çıkmamıştı. Şimdiyse kara kara nasıl Aras'ı çıkaracağımızı düşünüyorduk.

Arya kolunu omzuma atıp beni kendisine çekti ve iç çekerek "Eee?" dedi "Nasıl çıkaracağız?"

Dudaklarımı yalarken duvarlara aşılmaz surlarmış gibi bakıyordum. Turuncu kafalı çocuk çenesini kaşıyarak "Sorun değil." dedi "Duvarlardan atlayıp içeri girelim."

Arya göz devirdi.

"Müthiş fikir ama nöbetçi öğretmen ve kameralar detayını unutuyorsun."

Çocuk yeni fark etmiş gibi "Evet!" dedi şaşırarak. Gerçekten... Biz neden buradayız diye düşünürken Arya'ya kısık sesle "Sigaran var mı?" diye sordum.

Kaşlarını yukarı kaldırıp başını iki yana salladı.

Oflayarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım ama başaramıyordum. Ölecekmişim gibi hissediyordum. İçeri girip yakalanmaktan çok Aras'la karşılaşmaktı beni korkutan. Yüzünde o öfkeli ifadeyi görme ihtimalim tüylerimi diken diken ediyordu.

Nefretten AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin