AryaBisikletinin kilidini açmaya çalışan Doruk'a yaklaştığımda beni başta fark etmemişti. Kilidin şifresini çevirip duruyordu ve fırlamış bir tel elini çizince ince bir kesik oluştu. Hafifçe sızan kanı görünce beklemeden dudaklarının arasına götürüp emmeye başladı ve gözleri bir anlık bana dönünce şaşkınca bakakalmıştı.
Eğilip yerde yamukça bırakılmış bisikleti incelemeye başladım.
Kilidi elime alıp birkaç kez çevirdikten sonra geçen yaz kardeşimin bisikletine de aynı şey olduğunu hatırlayıp şifreyi sıfırlamak için birkaç kez uğraştım ve klik sesiyle açıldığında çekip çıkarttım ve aferin beklercesine başımı kaldırıp aşımda dikilen Doruk'a baktım.
Düz ifadesiyle elimdeki kilide bakıyordu.
"Galiba kafası karışmış." dediğimde kilidi elimden alırken kuru bir teşekkür etti. Çekip kaldırdığında "Bu kadar mı?" diye sordum. Bir bacağını bisikletin diğer yanına attı ve kaşlarını hafifçe çatarak bana baktı.
"Ne?"
Onu hazırlıksız yakalamanın keyfiyle "Basit bir teşekkür mü?" diye yalandan ciddiyetle ona baktım "Eğer bisikletçiye gitseydin kırıp yeni bir kilit alman gerekecekti. Kilidi senin için düzelttim."
Dili ağzının içinden yanağına değdiğinde yanağı hafifçe şişti. Kumral düz saçları başının etrafında dağınık bir şekilde dağılmıştı ve bal rengi gözleriyle bir saniye kadar bana bakıp düşündü.
"Haklısın." dediğinde beni bırakıp gideceğini sanmıştım "Ne istiyorsun?"
Dudaklarımı yalarken "Pizza." dedim hızla. Tepkim yüzünden yeniden kaşları çatılırken ne kadar tatlı olduğunu düşündüm "Alacaksın değil mi?"
Çenesini sıkıp başını salladı ve ayağını bisikletten geri çekip benimle yürürken sürükledi bisikletini. Daha önce görmediğim bir pizzacıya girdiğimizde içerisini incelemekle meşguldüm o da daha oturmadan siparişlerimizi vermişti. Kare masalar birbirlerine yakındı ve her şey ahşaptandı. Rahatsız sandalyeler bile sevimli görünüyordu. Masalarda kırmızı kareli pikniklerde kullanılan tarzı örtüler seriliydi.
Biraz sonra garson gelip portakal suyu doldurduğunda yüzümü buruşturmadan edemedim ama benim aksime Doruk uzanıp kendisininkini tek dikişte içmişti.
Boşalan bardağı yerine bıraktığında "Portakalı seviyorsun." dedim sanki süper gizli bir bilgiyi öğrenmişim gibi. Sertçe yutkunurken adem elması gösterişli bir şekilde hareket etti ve başını sallamakla yetindi.
Masadaki elimi sabırsızca masaya hafifçe vurdum ve parmaklarımla ritim tutmaya başladım. Bu çocukla iletişim kurmak için ne yapmam gerekiyordu? Onun kadar zeki olmadığım için nasıl iletişim kuracağımı mı bilmiyorum? Ya da beyninin nasıl çalıştığını anlayamayacak kadar aptal mıyım?
Yüzümü ovuşturup geri çekildim ve telefonuna bakan Doruk'u görünce dikkatini bile çekememiş olduğum için biraz hayal kırıklığına uğradım. Önümdeki meyve suyu dolu bardağı onun önüne koyduğumda başını hafifçe kaldırıp bana bakmıştı.
"Ben sevmiyorum." dedim kısaca. İkiletmeden başıyla onayladı ve telefonu yanına bıraktı ve ondan hiç beklemediğim şekilde konuşmayı sürdürdü. Beklemiyordum çünkü sonunda sessizce yiyip dağılacağımızı düşünecek kadar umudu kesmiş ve konuşmaya çalışmaktan yorulmuştum.
Sanki geçen gün bana selam verdiğini anlatır gibi rahatça "Geçen dönem..." diye başladı lafa "...kopya çekerken yakalanan sendin değil mi?"
Gülerek işaret parmağımı ona salladım "Haha! Beni unutmamışsın." dedim aptal gibi ah hadi ama beni bu şekilde hatırlasa ne hatırlamasa ne! Gerçekten utanç vericiydi ama kimin umurunda ki Doruk beni hatırlamıştı. Yer yüzüne biraz önce inen meleklere, Yunan tanrılarına ve film yıldızlarına benzeyecek kadar yakışıklı bu çocuğun insan üstü gibi duran duygusuz bir ifadesi vardı ve genelde pek kimseyle takılmıyordu. Yani kısmen. Onu daha önce pek yalnız görmesem de pek sık mimik yaparken de göremiyordum ama yaptığım birkaç şey (bunlar kopya çekmek, okul duvarlarını boyadığımız zaman üstüme boya kovasını devirmek ve basketbol maşı başlamadan önce ismini çığlık atarak herkesin dikkatini çekmem gibi şeyler kahretsin utançtan yerin dibine girmek istesem de yaptığım için de memnundum) yüzünde garip ve belki biraz korktuğunu gösteren bir ifade oluşmasını sağlamıştı ve onu güldürmeyi başaramasam da sinir etmek ya da korkutmakta iyi olduğum için bunu yapmaya devam edesim geliyordu.
İç çekip başını sallarken dudağını ısırdı. Bir yerde karşı cinsten birisinin size bakarken dudağını ısırması sizden etkilendiğini gösterir gibi bir şey yazıyordu ve inanın bana onu etkilemeyi başarıyorum. Yalan. Kahretsin... Bunu nasıl yapacağımı bile bilmiyorum. Onu sadece korkutuyorum.
Yüzümdeki sırıtış yavaşça solarken alt dudağımı emdim.
Dudakları hafifçe kıvrılırken gözleri de kısılmıştı. Kalbim teklerken elimi ona ulaşmaya çalışırmış gibi havaya kaldırdım.
"Bu... Bu gülümse miydi? Gülümsedin mi sen şimdi?" dedim ama cevap vermek yerine hafif gülümsemesi biraz soldu ve eliyle ağzını kapatıp başını eğdi "Hayır!" diye masanın üstünden ona atıldım ve hemen ileride duran garsonların bize şaşkın bakışlarını umursamadan dudağımı yalayıp elini ağzından çektim "Lütfen gül." dedim. Yerime otururken büyümüş gözlerle beni izliyordu.
Başımı hızla salladım.
"Evet. Lütfen gül." dedim ve kocaman gülümseyip yanaklarıma işaret parmağımla bastırdım "Bir rivayete göre gamzelerin varmış. İyi bir çocuk olursam bir gün ben de görebilir miyim?" diye sorduğumda kaşlarını çatıp başını hafifçe yana yatırdı.
"Anlamadım?"
Bu tepkisine güldüm.
"Şey, şirinlerde öyle diyordu ya hani 'iyi bir çocuk olursan bir gün sen de şirinleri görebilirsin.' diyordu. Haha! Ama bilmiyor olabilirsin tabii ki çok normal." cümlenin sonuna doğdu sesim kısılmıştı ve gözlerimi kapatıp başımı eğerek ondan saklamaya çalıştım.
Hay aksi şeytan ya! Niye dakikasında her şeyi karıştırdım ki? Bir daha gülümser mi ki?
"Biliyorum."
Sesini duyunca tek gözümü açıp ona baktım ve bu tepkime kıkırdayınca nefesim kesildi. Elimi gözümün önüne koyup "Ah!" deyince masanın üstünden eğilip elimi tuttu ve çekmeye çalışmıştı.
"İyi misin?"
"Gülüşün parladığı için gözüm acıdı." dediğimde göz devirdi ve yeniden gülerek yerine oturdu. Pizzalarımız geldiğinde nefes almadan yediğim içi konuşmaya fırsatım olmamıştı.
Ödemeyi ona yaptırdım ve dershaneye gitmesi gerektiği için yarı yolda ayrıldık. Eve geldiğimde kapıyı kardeşim açmıştı.
"Abla!" diye bacaklarıma sarılınca gülerek onu kaldırdım ve belimin yan kısmına destekleyerek içeri taşıdım. İçeriden gelen yemek kokularını duyunca "O... Galiba bugün misafir var." demiştim annem sardığı yapraklarda başını kaldırıp "Aşkolsun kızım gören de size hiç yamıyorum sanacak." diye sinirlenince kardeşimle güldük. Onun yanağını ısırıp gıdıkladıktan sonra yere indirdim ve çiğ sarmalardan birisini ağzıma attım.
Elime vurup "Çiğ onlar!" diye kızdı "Git üstünü değiştir gel. Ellerim salça oldu hep fırındakine bakıver." diye komutları verince yanağını sulu sulu öpüp içeri geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefretten Aşka
Roman pour Adolescentsİlay tamamen tesadüfen duyduğu konuşmalardan sonra okulun en belalısının yeni hedefi olmuştur ve dahası, bununla nasıl baş edeceğini bilemez.