23

73 3 11
                                    

Bir damla göz yaşı söndürmeye yeter mi? İçimdeki acının ateşini...

Bedenim uyuşmuş gibiydi. Gözlerime bakarken, onun yeşil gözlerine bakma hatasında bulundum. 

İrice açılmış, siyah kirpikleri arasında parlayan ve donakalmış gözleri... Ses çıkartarak daha fazla rezil olmamak için hıçkırıklarımı bastırmak adına elimin tersine geçirmiştim dişlerimi. 

Gerçekten mi?

Tam olarak gerçekten onu sevdiğimi anlamam şu an mı olmalı?

Yüzümü sertçe sildim ve arkamdaki Tuncay'ı sertçe itip çıkarken nefes nefeseydim. Boş koridorda Aras'ın adımı çığlık atar gibi bağırmasıyla bedenim komut almış gibi durdu.

Sinirden titreyerek topuklarımda döndüm ve hiç kendimden beklemediğim bir öfkeyi ilk kez, ilk kez kızmaktan beni delirten birisine yönelttim.

Her adım sanki yeri döver gibiydi. 

Oradaydı işte!

Biraz önce çıktığım revirin kapısında kamburlaşmış bana bakıyordu. Nefes nefeseydi, benim gibi...

Seri bir şekilde birkaç merdiveni inip tam karşısına geçmem beş adım sürdü. Son adımda diğer ayağımdan güç alıp sağa doğru kavis aldım ve var gücümle ona tokat attım.

Yüzü hafif yana kaydı. 

Tokat, biraz öncesine nazaran sus pus olan koridorda yankılanırken kurumuş boğazımı nemlendirme için aptalca bir girişimle yutkundum. Çünkü canını yakmak için konuşacaktım ve zayıf görünmek istemiyordum.

"Keşke, seni hiç tanımasaydım." derken istediğimin tam aksine kuru ve kısık çıkmıştı "Seni sevdiği için kalbimi söküp ellerine vermek istiyorum. İkiniz de çöpten başka bir şey değilsiniz."

Yeniden arkama dönmeden ikimizi duvara yaslanmış keyifle izleyen Tuncay 'a baktım.

"Beni geri götür."

Dikleşip bana doğru geldiğinde Aras bileğimi sıkıca tuttu.

Ona bakmamak için başımı çevirmeden "Ne var?!" diye bağırdım var gücümle "Yetmedi mi o kadın? Ha?"

Nefes nefese ona döndüğümde istemeden gözlerim yine dolmuştu.

Sertçe yutkunup "İlay," dedi başını iki yana salladı.

Üstüne basarak "Siktir git, Aras." dedim "Kime yapıştıysan biraz önce, doğru oraya."

Ondan kurtulmaya çalıştığımda bileğimden tutup "Beş dakika." dedi "Bana sadece beş dakika ver."

Ondan yeniden kurtulmaya çalıştım ama başaramadım.

Sertçe dönüp "Ne? Ne var?" diye çıkıştım ama fazla yakınlaşmıştım ve bu irademi zorluyordu (aynı zamanda ağlamak istememe neden oluyordu).

"Ne var?" dedim iri yeşillere bakarken ve sinirle güldüm "Ne yapacaksın? Eğer o kıza sokulmasaydın dünya beş dakika sonra yok mu olacaktı? Hm?"

Yüzüme uzanmaya çalıştı ama ellerini itip yüzümü buruşturdum. Pes etmedi ve yüzümü elleri arasına alıp alnını alnıma yasladı. 

"Yemin ederim, gördüğün gibi değil."

Göğsünden onu itmeye çalışıyordum.

"Onu ellediğin ellerinle dokunma bana!"

"İlay, İlay... İlay! Yemin ederim..." başını iki yana salladı ve sesi sakinleştirici çıkıyordu "Yemin ederim öyle bir şey yok aramızda. Sadece... takılmak istedim. Bak. Bana bak! İlay!"

Nefretten AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin