Kitabımız geçmiş üzerinden gitmiyor bir kaç bölüm. Tabi yeri geldiği zaman Lal Rosa geçmişini rüya olarak görecek.
--------------------------------------------------------------
Aslında hayatta, umduğun şeyi ararken, umduğun şeyi bulamazsın. Bu hayatın kuralı gibi bir şey olmuştu Lal için. Her attığı adımında büyük hayal kırıklarına uğrasa da asla umudunu kaybetmedi. Hayat öğrendiği tek bir şey vardı. Bu hayatta bir şeyin bitişi, her zaman başka bir şeyin başlamasına sebep olmuştur. Onun için her zaman böyle olmuştu. 'Bu sefer ölüyorum.' Diye hükmünü verdiği ilk dakika kapanan kapının ardından bir kapı açılır ve onu alır uzak diyarlara götürürdü. Ama artık her şeye karşı umudunu kaybetmişti. Hafızasını kaybettiği zaman: Sevincini, üzüntüsünü her şeyi kaybetmişti. Geçmişini her hatırlamaya çalışmasında kocaman bir boşlukla karşılaşıyor ve hiç bir şey elde edemiyordu. Artık Lal'ın basit hayatından istediği tek bir şeydi. Sevincini, acısını ona geri vermesini istiyordu. Tek dileği oydu...
-----------------------------------------------------------------------------
Elinde ki kupa ile oturma odasına girdiği zaman koltukta yayıla, yayıla oturmuş Adrian'ı görmesi ile kaşlarını kaldırdı. Zümrüt yeşili renginde ki gözleri dışarıdan gelen, havanın rengi ile iyice aydınlanmış, insanı hipnotize edecek kadar parlamıştı. Adrian gözlerini hayranlık ile yeşilin en güzel tonuna sahip olan kızın gözlerine dikti ve derin bir nefes aldı.
"Burada ne işin var? Neden geldin gene?"
Adrian kızın söylediği hiçbir şeyi dinlememişti. Bir kadının bu kadar güzel olabilmesine inanamıyordu. Kusursuza yakın olan yüzünü incelediğinde. Alın, kaş dudak ve çene oranı muazzamdı. Karşısında Mükemmel'in altın örneği vardı. Doğal olduğu belli olan burnu ne çok büyüktü, ne de çok küçük. Tam olması gerektiği orantıdaydı. Kaşları kalın ve kavisliydi. İnceltilmemiş olduğunu bir bakışta herkes tahmin edebilirdi. Dudakları dolgun ve gülkurusu rengindeydi. Düz saçları doğal bir şekilde omuzlarından aşağıya beline kadar dökülüyordu. Gözleri ise... Yeşil'in en güzel, en dikkat çekici tonuydu... Zümrüt yeşiliydi. Bir bakışta gözlerine kapıla bilirdi insan...
"Adrian!" Atılan çığlık sesi ile mavi gözlerini kızın üzerine dikti. Kavisli kaşlarını havaya kaldırdığı zaman, karşısında ki kızın ellerini beline koyması ve ayağını yere vurmaya başlaması ile göğsünden hırıltılı bir kahkaha koptu."Neden buradasın diyorum! Sen oturmuş yüzümü inceliyorsun? Yüzümde bir şey varsa söylersen çok memnun olacağım! Ona göre yüzümü tekrar temizleyeceğim!"
"Hayır, hayır yüzünde bir şey yok. Dürüst olmak gerekirse, mükemmel bir yüz hatların var. İncelemeden edemiyorum... Patron seni görmek istiyor Rosa."Rosa duyduğu cümle ile derin bir nefes aldı. Bu cümlede takıldığı tek bir kelime vardı. Patron seni görmek istiyor! Hah! Acaba ben görmek istiyor muyum onu? Kıçımın patronu diye düşünmeden edemedi. Edvard ağabeysi Şimal'in gitmesi ile çok garip davranmaya başlamıştı. Peşine taktığı adamları geçmişti. Artık o kadar çok umursamıyordu. Haftanın üç günü aşağıya gelip saatlerce kapının önünde bekliyor ve gidiyordu. Bu davranışları onu korkutuyor olsa da hiçbir şey belli etmemek için çabalıyordu. Ama sabrının tükenmek üzere olduğunu biliyordu... Gözlerini devirdi ve sessizce mırıldandı.
"Geliyorum Adrian."
Rosa, onun bir şey demesini beklemeden arkasını döndü ve odasına gidip yatağın üzerinde ki siyah deri ceketi giyerken, üzüldüğü tek nokta içemediği kahvesi olmuştu. Birkaç saniye sonra somurtarak oturma odasına girdi ellerini cebine sokup esmer adama baktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA EZEL [ TAMAMLANDI]
General FictionBaşlangıçları Olamayan Hayatlar - Beklenmedik hayat, beklenmedik ruhu Araf için. Tıpkı Lal Rosa gibi. Genç adamın beklemediği bir anda hayatının ortasına düşen bu güzeller güzeli peri kızını andıran kız, Ay ve güne...