16- Uçamayan Kelebek

2.3K 144 5
                                    

Her ne olursa olsun arkama bile bakmazdım. Göremez, görmezdim hiçbir şeyi. Bak gene gidiyorum Ey sevgili! Paramparça olmuş kalbim ile gidiyorum gene arkama bile bakmadan... Elveda sevgili...

-------------------------------------------------

Araf elinde ki viski bardağını evirip çevirmeye davam ediyordu. İçmek istiyordu. Hem de deli gibi ama yapamıyordu. Korkuyordu. Lal'dan geriye kalan tek şeyi kaybetmek istemiyordu. Eğer içerse zihni bulanır ve düşünce yetkisini kayıp ederdi. Sevdiğini unuturdu, yok olurdu. Ölürdü... Araf derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı. "Şimdi yanımda kollarımda olacaktı. Sarıp sarmalayacaktım seni..." diye düşündü ve gülümsedi. Hayla bazı şeylere inanamıyordu. Özellikle Lal'ın ona karşı olan nefretine, kinine. Araf Lal'ın koca deviydi, devesiydi. Sevdiği adam, âşık olduğu insandı. Ondan bu kadar kısa sürede nefret edemezdi ki... Hem sevgisini hem nefretini içinde barındıramazdı değil mi bir insan? Yüreği bunu kaldıramazdı değil mi? İnsan fazladan olan bir şeyi atardı değil mi? Seven insan bunu yapardı değil mi? Araf aniden ayağa kalktı ve ayağa kalkıp odadaki kasanın yanına gitti. Kasa'nın içinden büyük kutuyu çıkartıp kasayı kapattı. Yavaş hareketler ile sehpanın yanına gitti ve kuyu koyup koltuğa oturdu. Kutunun kapağını açıp Lâl'ın ona yazdığı mektuplardan birini okumaya başladı.

'Biliyor musun Araf? AŞK bir muammadır, kimin gönlüne atılan taş olurdu. Ağır gelirdi sevdası. Kimine ise, ALIN yazısı olurdu. Ama bu AŞK binde bir olan bir şanstı. Tıpkı sen gibi sevgili...

Sende bana verilmiş yaşamak için tek ve son şansımsın. Kaderimsin. Ama sadece kaderim değil, sen benim yuvam, sen benim nefesim, gerektiği yerde anne, gerektiği yerde babamsın!

Dizlerine her yatışımda, her zaman şunu derim "'Çocukluğumu düşürdüm kollarında aşkın, öksüz kaldı şiirlerim dudaklarımda... Bu yüzden hep kanarım kendimce... Dualar ettim hep, ömrün ömrüme nasip olsun diye...'

Bende dua ediyorum sevgili, tekrar bana yar ol diye fısıldadı ve kâğıdı düzgünce yerine koydu. Garip geliyordu onların bu devirde mektuplaşması. Ama kimse bilmiyordu ki: bazı insanlar gibi telefondan veya bilgisayardan yazdım demek için yazmış olmak vardı. Bir de onlar gibi ruhunu kata kata yazmak vardı.

Acılan kapı ile gözlerini kapattı Araf. Sahi, yalnız kalması için ne yapması gerekiyordu? Ölmesi mi? Öldürmesi mi?

"Ağabey..."

Araf Mehmet'in sesi ile derin bir nefes aldı. "Buyur Mehmet?"

"Savaş ağabey gönderdi... İninden çıkmana ait bir palanı var mı diye soruyor bir de... Lal pekiyi değilmiş dünden bu yana. Bir de... Lal, hem kara hem hava yolları üzerinde bilet arayışına girmiş. Farklı adlar üzerinde."

Araf gözlerini sıkıca yumdu. Lal'dan dünden bu yana bir tepki bekliyordu ama ne zaman, nasıl bir tepki alacağını bilmiyordu. Almanya'ya gitmesi üzerine hiçbir tepki beklemiyordu... Bekleyemiyordu...

"İstediği yolu denesin. Hiçbir yere gitmeyecek! Gidemeyecek!"

Mehmet başını hızla salladı ve koşar adımlar ile odadan çıktı ve kapıyı örttü. Araf oturduğu koltuktan sinirle kalktı ve ellerini saçlarının arasından geçirip, ileri geri yürümeye başladı. Gidemezdi nefesi. İzin vermezdi. Ölürdü ama asla onun kaçıp gitmesine izin vermezdi! Veremezdi!

---------------------------------------------------

Çalan kapı ile yatakta oturur pozisyona geldi Lal. Dün geceden bu yana kendisi hırpalamıştı...

"Gel."

İçeriye giren Toprak ile burnunu çekti ve gözyaşlarını sildi. Toprak yavaşça kız kardeşinin yanına oturdu ve derin bir nefes aldı.

KARA EZEL [ TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin