Bazen hayat insanlara yanlışlıklar suna bilirdi. Bazen de sadece yaşanması ve ders alması gereken şeyleri sunardı...--------------------------------------------------------
Lal huzursuzca sağa döndü. Geçmişi hatırması üzerinden tam olarak üç gün dört saat geçmişti. Ama ne ruhunda ki, ne de yüreğinde ki acı geçmemişti.
Sevdiği adamın böyle kalleşçe bir oyun oynamış olmasına katlanamıyordu. Sert beri nefes aldı ve sol döndü. Onun gelmesi ve gerçekleri hatırlaması ile her gece Araf'la olan ve onsuz geçirdiği günler rüyalarına giriyor ona büyük bir kâbus yaşatıyordu. Her gördüğü rüya kalbin de derin acılar bırakırken, ruhu atılmış olan cehennemde yanıyordu.
Sert bir soluk çekti. Unutamadığı tek bir şey vardı. Oda mezardı. Üçüncü bir kişi gibi geçmişinin sisli perdelerinin ardına sızmış geleceği hatırlamaya çalışırken gördüklerini asla unutmayacaktı. İstese de unutamayacaktı. Hayatından gördüğü hiçbir kesitte düşüncelerini hissetmemişti. Duygularını hiç hissetmemişti. Ama bu seferkinde bunları gerçekten yaşadığını kanıtlayacak şekilde her şeyi hissetmiş ve görmüştü. Geçmişinin yanında üçüncü bir kişi gibi dikelmiş onun acısını hissetmişti.
Gözelerini sıkıca yumduğu zaman gözlerinin önüne gelen görüntüler ile akmaya hazır olan yaşlar süzülmeye başladı...
Esen kuvvetli rüzgârı önemsemedi. Üzerinde ki ince ceketin içine girişi ve onu üşütüşünü önemsemedi. Ruhu üşürken, bedenin üşümesinin ne önemi vardı ki?
Gördüğü mezar ile durdu ve mezarın başında yazan yazıya baktı. Kadir oğlu Araf Esirizade. Ruhuna Fatiha. Doğum 1979 Ölüm 2016.
Yavaş adımlar ile mezarın yanına geldi. Durdu ve mezar taşında yazan yazıyı tekrar, tekrar, tekrar ve tekrar okudu. Ölüm... 2016 yazıyordu. Gerçekten ölmüş müydü onun için? Belki bedenen ölmüştü insanlar için. Ama onun için ne bedenen ne de ruhen ölmüştü. Hala kalbinde yaşıyordu...
Mezar taşının yanına oturdu. Elini sevgi ile toprakta gezdirdi. Gözleri tekrar mezar taşına kaydığı zaman kendisini tutamayıp eğildi ve öptü. Adamı okşuyormuşçasına mezar taşını ve toprağı okşadı.
Adamaşık olduğu kadının gözlerinden iri iri yaşlar oldu. Oluk oluk toprağa aktı. Kadın minik avuçlarını toprak ile doldurdu ve burnuna götürdü. Hissettiği cennet ile yutkundu. Toprağın âşık olduğu adam gibi kokması normal miydi? Toprak'a onu hissetmesi normal miydi?
Avuçlarının arasında ki toprağı serbest bırakıp, çantasında ki pet şişeyi çıkarttı. Titreyen ellerine rağmen şişenin kapağını açtı ve toprağın üzerine dairesel hareketler ile döktü. Ellerini tekrar toprağa dayadı ve sevdiği adamın ruhunu hissetmek istercesine gözlerini sıkıca yumdu.
Sevdiği, adam gerçekten bu kara toprağın altında yatıyordu. Toprak, onun güzel yüzünü çarşaf misali örtüyordu. Elini yavaşça toprağa sürttü. Üşüyor mu acaba diye düşünmeden edemedi. Üşümez... Kara toprak onu ısıtıyordur diye düşündü.
"Üşüyor musun? Orada rahatın nasıl diye sormak istiyorum ama soramıyorum... Bensiz nasıl orası sevgilim? Nasıl terk ettin ardına bile bakmadan gittin?" Derin bir soluk çekti. "Merak ediyorum da giderken hiç düşündün mü? Ardımda bir kadın var. Bensiz yaşayamayacak...
Bazen... Bazen keşke hiç hapse girmemiş olsan, hep beraber olsaydık. Hayallerimizi yaşatsaydık.
Bazen de... Seni hiç tanımamış olmayı diyorum. Seni tanımıyor olsaydım. Bu kadar büyük bir acı çekmezdim!"
Kasfetli havadan su damlacıkları yüzüne düşerken utanmadan gözyaşlarını saldı. Başını gökyüzüne kaldırdı. Hava kararmaya yüz tutmuş, gri bulutlar daha da çok karar bilirmişçesine siyaha bürünmüştü. Bakışlarını kara toprağa dikti ve ardından sert bir soluk aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA EZEL [ TAMAMLANDI]
Ficción GeneralBaşlangıçları Olamayan Hayatlar - Beklenmedik hayat, beklenmedik ruhu Araf için. Tıpkı Lal Rosa gibi. Genç adamın beklemediği bir anda hayatının ortasına düşen bu güzeller güzeli peri kızını andıran kız, Ay ve güne...