4- deniz gibi... ismi gibi...

446 38 9
                                    

oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen.

iyi okumalar!


🌊

4. BÖLÜM

Dün bütün gün ve akşam çizimimle uğraşmıştım. Madem bir açık hava sinemasıydı burası, o halde duvarlarını da yeşilçam artistleri ve en ikonik film sahneleri süslemeliydi. Türkan Şoray, Kadir İnanır, Cüneyt Arkın, Şener Şen,Tarkan ve kurdu; Neşeli Günler, Vecihi, Hababam Sınıfı...

Tasarımım ilerledikçe ortaya çıkan işle gurur duyarak fotoğrafını çekip kızlarla grubumuza attım.

'Nasıl olmuş? Sinemanın duvarlarına çizeceğim.'

Dün akşam onlara sinemadan bahsetmiştim. İlk gören ve yanıtlayan Güneş oldu.

Güneş: Harika olmuş Defne! Duvara çizdiğinde de at resmini.

'Geldiğinizde canlı canlı görürsünüz.'

Bilge: Sabırsızlanıyorum gerçekten. Zaman hemen geçse keşke...

Yaren: Bence de!

Arkadaşlarım beni hep desteklemiş, yeni tanıştığımız insanlara ne kadar yetenekli olduğumu anlatarak benimle gurur duyduklarını her fırsatta belirtmişlerdi. Onlardan ayrılmak o yüzden bu kadar zor gelmişti.

Ertesi gün olduğunda tasarımım bitmişti ve artık sinemaya gidip çizimime başlayabilirdim. Güneşin altında bayılmamak için sabah erkenden ve akşamüstü gün batarken çalışmak zorundaydım. Gün doğumunu kaçırmıştım, o yüzden gün batımını beklemek zorundaydım.

Beklerken koltuğa yayılıp yeni bir diziye başladım ve Özgü'nün dün akşam getirdiği ve organik olduğunu özellikle vurguladığı şeftalilerden yedim. O da markette anneannesi ve dedesine yardım ediyordu bugün. Birbirimize saçma sapan fotoğraflarımızı gönderip durmuştuk gün boyu. Denize gitmek ve buradaki yakın arkadaşlarıyla beni tanıştırmak istiyordu ama birkaç gün daha mümkün değil gibiydi. Zihnimi çizimlere ve renklere aktarmayı çok özlemiştim, başka bir şey yapmak istemiyordum. Ayrıca saatlerce çalışacağım için denize gidecek enerjimin kalacağını da sanmıyorum. Bir an önce bitirebilmek için eğer babam ya da dedem ışık işini hallederse akşam da çizmeyi düşünüyordum. Birkaç gün çalışıp işimi biraz ilerlettiğimde gönül rahatlığıyla sosyalleşebilirdim.

Akşamüzeri olup güneş biraz biraz etkisini kaybetmeye başlarken koltuktan fırlayıp odama geçtim. Üzerime bir kot şort, ve üstüme beyaz bir crop geçirip saçlarımı topladım.

Yeniden bir şeyler çizeceğim için o kadar heyecanlıydım ki yerimde duramıyordum. Koşarak mutfağa girip yemek yapmakta olan annemi yanağından öptüm. "Ben çıkıyorum!"

Hep yaptığı gibi hemen diğer yanağını da uzattı. "Seni böyle görünce çok mutlu oluyorum Defne!" dedi gülümseyerek. "Mutlusun değil mi?"

"Duyuyor musun?" dedim kocaman bir gülümsemeyle, dışarıdan gelen sesleri işaret ederek. "Zil sesi geliyor, sanırım çocuklar bisiklet sürüyor. Ayrıca hiç susmaya cırcır böcekleri, kuşlar, insanların gülüşmeleri. Nasıl mutlu olmam ki? Buraya geleceğiz diye size trip attığım için vicdan azabından kıvranıyorum resmen."

Elindeki bıçağı ve patatesi bırakıp elinin temiz olan dış kısmıyla yanağımı okşadı. "Üzülme. Yeni bir yere gitmek, oraya alışmak insanı endişelendirir. Bu normal bir şey."

O sırada zil sesi daha da şiddetlenmişti. Oldukça yakındı hatta, sanki bahçedeydi. "Ne oluyor?" derken dışarıdan Özgü'nün sesini duydum. "Defne!"

Defne ile DenizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin