14. portakal çiçeği

138 15 3
                                    

Oy vermeyi unutmayınız 💕

🌿🌊

“Evet, bir tansiyon ve şeker sorunumuz var maalesef,” dedi doktor. “Kendinizi de yormuşsunuz biraz.”

Dedem bayıldıktan sonra hemen kendine gelmişti ama o kısa sürede benim canımdan can gitmişti. Onu öyle yerde bembeyaz yatarken görünce öldüğünü sanmıştım. Gözlerini üç saniye daha açmasaydı ben de baygınlık geçirecektim muhtemelen.

Neyse ki önemli bir şeyi yoktu. Hatta o kadar iyiydi ki zorla getirdiğimiz acilin sedyesinde, zorla getirildiği için surat asıp bir şeyi olmadığını iddia etmekle meşguldü.

Birkaç tavsiyeden sonra, “Serumunuz bittiğinde çıkabilirsiniz,” deyip diğer hastayı kontrole geçti.

“Duydun mu baba?” dedi babam. O büyük tartışmalarından sonra mecburiyet dışında ilk kez konuşuyordu dedemle. “Kendini yormuşsun dedi doktor.”

Dedem çatılmış kaşları ve kenarları aşağı doğru seyretmiş dudakları ile babama hiç bakmadan cevap verdi.

“Bir şey olmaz bana.”

Babam öfkeli bir alayla yanıtladı. “Neye dayanarak söylüyorsun bunu?”

Babamın bu söylediği, dedemin öfkeyle
ona bakmasına neden oldu.

“Bedenime!” diye çıkıştı her zamanki huysuzluğuyla. “Çocuk muyum ben? Neyim olduğunu bilmeyecek miyim?”

Babam sakinleşmek ve işin tartışmaya dönmesini engellemek için yüzünü sıvazladı. “Baba, en azından bazı günler gelme kafeye.”

Ne yazık ki olayın tartışmaya dönmesinde dedem için bir problem yoktu. “Sen hani beni umursamıyordun?” diye çıkıştı bir kez daha, önceki tartışmalarına gönderme yaparak. “Ne kulağımda ötüp duruyorsun sivrisinek gibi? Umursamıyorsan rahat bıraksana beni!”

Dedemin bu söylediği fitili ateşledi ve babam da yükseldi birden.  “Sen de beni sildiğini söylememiş miydin? Atsana o zaman fotoğraflarımı!”

İçimden şimdi yandım diye geçirip dudağımı ısırırdım. Büyük bir kavganın patlamasını bekleyerek kendimi hazırladım ama tuhaf şekilde ikisi de sustu. Dedemin öfkeli bakışları bu kez beni bulduğunda benim hiç suçum yokmuş gibi tavanlara baktım. Dedem bana kızmış görünse de hiçbir şey söylemedi.

Dedemin albümlerinin fotoğrafını çekip babama gösterdiğimde önce şaşırmış, sonra herhangi bir tepki vermemişti. Tek bir kelime etmeden fotoğraflara bakmış, sonra da gitmişti. Üzerine hiç konuşmamıştı. Dedemin evinde bir odasını da kilitli tuttuğunu, orasının onun odası olup olmadığını sormuştum daha sonra. “Ya tüm eşyalarımı attığı için boştur ya da kendi haline bıraktığı için tahtakuruları tarafından istila edilmiştir, boş ver,” demişti.

Ben öyle olduğunu düşünmüyordum. Gazete küpürlerini bile saklamıştı dedem. Babama onu tamamen sildiğini iddia etse de silmemişti. Dedem de babamın onu umursamadığını düşünse de babamın aslında onu ne kadar önemsediğini, bayıldığı için ne kadar korktuğunu kendi gözleriyle görmüştü.

Gergin sessizliği bölmek için önce boğazımı temizleyip sonra sakince konuya girdim. “Çarşamba ve Cuma ders programım çok güzel. Eğer o günlerde evde olursan okul çıkışı sana uğrarım. Birlikte vakit geçiririz.”

Hastaneye geldiğinden beri surat asan, hem bizi hem doktorları azarlayıp duran huysuz ihtiyarın yüzünde bir anda güller açtı. “Gerçekten mi?” diye sordu kocaman sırıtarak.

Defne ile DenizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin