Bahçeye geri döndüğümde Taemin ile Jimin'i bahçenin bir köşesine çekilmiş, neşeli bir şekilde konuşurken gördüm. Sinirle dolarken gidip, Taemin'in ağzını burnunu kırıp, eline vermek istedim. Bu isteğimi zorda olsa bastırmaya çalışarak, bir köşeye oturup uzaktan Jimi'ni izlemeye başladım. Kusursuz fiziği, mükemmel bir yüzü, insanı büyüleyen o bal köpüğü gözleri, şahane bir gülüşü vardı. Zekası tartışılamaz bir özellikti tam 9 aydır onunla çalışıyorum ve ilk defa onu bu şekilde içten gülerken görüyorum. Taemin ile gülerken gerçekten içten gülüyordu. İçimde bir şeylerin sıkıştığını hissediyordum. Neydi bu ne diye hissediyordum. Bu kalp sıkışıklığına anlam veremiyordum. Onun Taemin'in yanında durmasını istemiyordum, onunla konuşmasını, ona gülmesini istemiyordum, ona dokunmasına tahammül edemiyordum. O benimdi, onun o
kusursuz fiziği, saçları, teni, gözleri, gülüşü onun o lanet olasıca kırık kalbi benimdi ve ondan vazgeçmeye asla niyetim yoktu. Fakat bunu nasıl düzeltecektim. Lanet olasıca kalbini çok kötü bir şekilde kırmıştım, resmen gururunu yerle bir etmiştim, lanet olasıca pisliğin biriyim ve bana zerre kadar güvenmiyordu...JIMIN'NIN AGZINDAN
O cehennem lavabosundan kurtulduktan sonra sakinleşerek, bahçeye geldim. Bahçe kapısında Taemin ile karşılaştım, çok güzel bakışlarla beni karşıladı. Fakat yüzümdeki siniri saklayamadığım için bir tuhaflık olduğunu anlayıp"Sorun ne ?" diye sordu.
"Bir sorun yok." dedim geçiştirmek için üstelemediğine minnet duyarak, bahçenin köşesine doğru yürüdük. Taemin'in yalın bir ilgisi vardı. Sanki beni anlıyormuş gibi narin davranması, bir nevi hoşuma gitmişti.
"Çok hoşsun" bir anda iltifatı ile karşılaştığımda ne kadar şaşırsam da kızaran yanaklarım ile tebessüm ettim. İtalya'daki maceralarını, lise döneminde Jungkook ile olan
komikliklerini anlatırken kahkalarıma engel olamıyordum. Bir an saatime baktım zamanın nasıl geçtiğini anlamadım ama baya geç olmuştu."Artık gitsem iyi olacak " diyerek ayağa kalktım Taemin gülümseyerek,
"Ben bıraksam" dedi nezaketi bırakmayarak,
"Arabamla geldim teşekkür ederim. " dedim gülümseyerek,
"Peki seni bir daha ne zaman görebilirim " dediğinde,
"Haberleşiriz " dedim.
"Dumanla mı?" diye sorduğunda afallayarak suratına baktım.
"Ne" dedim dayanamayıp kahkaha atarak elimdeki telefonu aldı ve kendi numarasını tuşlayarak çaldırdı.
"Ne yapıyorsun "diye sorduğumda
"Haberleşmemizi kolaylaştırıyorum" dedi gülerek
Ev halkı ile vedalaştıktan sonra etrafa bakındım ama Jungkook göremedim. Sanırım gitmişti. İsabetli bir karar diye geçirdim içimden, beni kapıya kadar geçiren Taemin'e, bu akşam için teşekkür ederek arabama bindim. Evime gitmek üzere oradan uzaklaştım.
Uzun yol buyunca Taemin'nin bahçedeki ve Jungkook'un lavabodaki konuşmaları beynimde
savaş halindeydiler, bir kazanan taraf yoktu. Allak bullaktım. Arabayı otoparka çekip, daireme doğru yürüdüm. Evin kapısını açtım, içeri girip tam kapıyı kapatacakken, bir el tarafından durduruldum. Tanrım Jungkook, lanet olsun!"Ne işin var senin burada ne yapıyorsun" dedim öfke ile bir anda içeri girip, kapıyı kapattı. Ne olduğunu anlamadan kendimi duvar ile onun arasında buldum. Tanrım
gözleri alev almış ve burnundan soluyordu. Gözlerini hiç ayırmadan öfke ile gözlerime bakıyordu, bir çeşit öfke nöbeti geçiriyordu sanırım. Dişlerinin arasından resmen hırlayarak

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOUNG BOSS ~JİKOOK~
Roman d'amour"Sen benim en güzel hatamsın" Mpreg Semekook Ukejimin "Genç Patron - Özlem Çorapcı" jikook uyarlaması.