otuz üç

9.8K 515 53
                                    

Siz: Bugün babam beni size bırakacak

Siz: Sakın kapıyı o hazırda beklettiğiniz kırbaçla açmayın

Yazıp yolladığım iki mesajdan sonra dudaklarımda yaramaz bir gülümseme peyda oldu. Kırbacı olmadığına adım kadar emindim. Sadece eğlencesine yazmıştım.  Kıpır kıpır olmuş içimle, kafamı kaldırıp, aralık camdan derin birkaç soluk alıp verdim.

"Bu ev de amma tenha bir yerdeymiş." babam yeni yaptığı çıkarımdan hemen sonra yine kucağımdaki kurabiye kutusuna uzandı. Kapağı tek eliyle açmaya çalışsa da başarılı olamadı. Öyle olunca arabayı yavaşlatmaya kalktı ama bunu yapmasın diye ben telefonumu çantama koyup, kutunun kapağını açtım. İçerisinden özellikle damla çikolatalı olanı seçip ona uzattığımda buruk bir ifadeyle "Babana yalnızca bir tane mi vereceksin Hera?" diye sordu.

"Ama baba," dedim, yol boyu o kurabiyelerden yediğini hatırlatmak adına yerimde doğrulurken, "Bak yediğinde gözüm yok. Hatta bütün kurabiyelerim senin olsun. Ama sence de evde de bir bu kadar varken bunlara göz dikmen,"

İç burkan bir sesle "Açım," dedi. "Ne yapayım öleyim mi?"

Omuzlarım düşerken "Baba," diye mırıldandım. "Öyle demek istemediğimi sen de en az benim kadar iyi biliyorsun. Hem konuşmuştuk. Behzat hocaya motive olsun diye hazırlıyorum dediğimde benimle gurur duyduğunu söylemiştin. Şimdi niye," sözümü bölen yegane durum, elindeki kurabiyeyi ağzına atar atmaz kucağıma yeniden uzanması ve kutudan aldığı üç dört kurabiyeyi daha ağzına atmaya çalışması oldu. Yanakları kocaman olunca gözlerim irileşti.

Gözü hala yoldaydı ama bu gidişle kaza geçirmemiz olanaksız bir hale gelecekti. "Baba, ne yapıyorsun?"

Ağzı dolu doluyken "Beğn şeninye haya guyuy duyuyoyum." dedi.

Eli, haline rağmen bir kez daha kutuya gidince hızla bir tane vurdum. "Eğer intihar etmek niyetindeysen rica ediyorum arabayı bir ağaca doğru sür baba." 

Yaşlı yaşlı gözleriyle bana baktı, "Kuyabiyeyeri çog güjey yayyıyşın kıjım." 

Bu durumunu daha fazla görmemek adına torpidoyu açıp, içinden pet bir şişe çıkardım. Kapağını açtığım gibi babama uzattığımda "Tadıya vaymak iştiyom." deyip reddetti. Ancak boğazına kaçan kurabiye parçalarının onu rahatsız ettiğini gözle görebiliyordum. Bir öksürse buradan sonraki ilk durağı oto yıkama olurdu. "Babam," dedim, endişeli bir edayla, "Rica ediyorum."

Şişeyi daha çok uzattığımda önce arabayı sağa çekti sonra arkasına yaslandı. "Hadi, baba." diye direttiğimde kafasını onaylamaz anlamda salladı. "Buna devam edersen acillik olmaya çalıştığını düşünmeye başlayacağım." dediğimde bakışlarını usulca bana çevirdi. İşaret parmağıyla kendisini işaret ederken, "Bey yi?" diye konuştu.

"Evet, sen." 

"Yoy öyye biy şey." derken şişeyi aldı, dudaklarına yasladı ve içmeye başladı. O kadar yavaş içiyordu ki aralarda ölümün onu bulmasını beklediğini düşündüm. "Baba," sızlanan bir ifadeyle şişeye uzandığımda 'Ben hallederim.' edasıyla elimi uzaklaştırdı. 

Suyu içti, ağzındakileri yuttu. Bu sırada kafamı kaldırıp nerede durduğumuza bakma fırsatım oldu. Bulunduğumuz açıdan Behzat hocanın bahçe kapısını rahatlıkla görebildim. Hala oraya bakarken kutunun kapağını alıp üstüne örtmeye çalıştım ama kapatamadım. Aşağı eğilip baktığımda babamın elinin kutunun içinde olduğunu gördüm.

Şaşkınlıkla kafamı kaldırarak babama döndüm, "Neden böyle yapıyorsun? Hocama ona kurabiye getireceğimle ilgili söz verdim. Kızının sözlerini tutmayan bir mahlukata dönüşmesini mi istiyorsun?"

BEHZAT'IN HERASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin