Üstünde kocaman harflerle 'OMURGA' yazan kalın mı kalın kitabın üzerine usulca peçeteyi açıp yerleştirdim. Tıpkı yanındaki nöroanatomi kitabına yaptığım gibi güzelce düzelttim. İşim bittiğinde saklama kabına uzandım ve içerisinden tek tek kruvasanlarımı çıkarıp yerlerine yerleştirdim. Artık kitapların ulvi bir görevi vardı. Onlar artık birer tabaklardı.
Saklama kabının üzerini kapatıp ellerimi çırptım, "Çok güzel oldu,"
Son beş gündür hafta sonlarını saymazsak sıkı bir denetim altındaydım. Babam, Behzat hoca teklifine geri dönmediği için tehlikenin hala geçmediğini düşünüyordu. Bu yüzden sabah beni fakülteye bırakıyor akşam olunca da gelip alıyordu. Kendine yüklediği bu misyon yüzünden hocamla gün içi rahatça görüşemez olmuştum. Behzat hocanın elinin titremelerini bahane edip yardım amaçlı evden çıkmak istediğimi dile getirdiğimde ise izin vermiyordu. Gün geçtikçe daha da sinir bozucu olan hali hatıralarımda canlanınca dudaklarımdaki gülümseme tuzla buz oldu.
Pekala, artık boğulduğumu hissediyordum.
Sürekli yeni bir şeyle önüme geliyordu. Bir ara "Düşmanlarım var," demeye bile getirmişti. Ellerimi yüzüme götürüp sertçe ovdum. En son bugün dayanamamış dersimin erken olduğunu söylemiştim. Ders programımı bildiği için şüpheyle bakmıştı. "Dersin saat onda başlıyor," demesine kalmadan dersin erkene alındığını söylemiştim.
Sonuç itibariyle evden çok çıkaramadığım kruvasanlarımla birlikte buradaydım -Behzat hocanın odasında-. Babam her gün "Neden o kadar fazla götürüyorsun ki?" diye didiklediği için ancak altı tane çıkarabilmiştim. Babama ise öğle arasında Elisa ve Bilgehan'la ikişer ikişer bölüşeceğimi söylemiştim. Acaba bilseydi beni ne kadar yorduğunu bunu yapmaya devam eder miydi?
Yüzümü ovmaya son verirken "Her şey neden bu kadar zor?" diye fısıldadım. Kocamın orada evi paramparça olmuştu ben hala babamla uğraşıyordum. Evinin güncel durumundan bile haberim yoktu.
Usulca tekerlekli ofis koltuğuna oturdum ve masanın kenarlarından tutarak kendimi masaya doğru çektim. Behzat hoca tam şu saatler hastalarını kontrole çıkardı. Onlarla bir güzel ilgilenir, durumlarını günceler, aksilik varsa yönlendirir ve odasına geri dönerdi. İç çektim, "Bütün gün hocamı izlemek varken babam yüzünden devamlı Zeynep'le Fatih'i izlediğime inanamıyorum. Gerçi babam daha çok Şevki Reis'in kızına olan sevgisine dikkat çekiyor. İmalar imalar,"
Babamın, istediği kişi olduğumda beni sevdiğini düşünmeye başlamıştım. Aksi bir hamleyi kabul etmemesinden bu çıkıyordu meydana. Öyle bir sevgiyi ne kadar istediğimse şu sıralar tartışma konusuydu.
Sıkıntıdan kruvasanlardan birini alıp dudaklarıma götürdüğüm vakitlerde kapının oradan sesler geldi. Kruvasanı usulca omurga kitabının üzerine geri koydum. Koltuğu geri iterek aşağı yöneldim. Dizlerimin üstüne çöktüğüm an masanın en köşesine kadar ilerledim. Varmamla oturmam bir oldu. Sırtımı masanın iç duvarına yasladığım saniyelerde açılan kapıyla nefesimi tuttum.
Her ihtimale karşı buraya inmiştim.
"Hera'ya söyle engelimi kaldırsın," kulaklarıma ulaşan ses kafamın içinde dönüp durmaya başladı, "Alt tarafı renkli bir elbise giyinmesini istemiştim bu kadar abartmasına gerek yoktu." Konuşan Levent hocadan başkası değildi. İlk beş gün önce bana elbise konusunda bir diretme de bulunmuştu. Sonraysa kantinde üstüme çay dökmeye çalışmıştı. O gün Behzat hoca beni kenara çekmeseydi o çayın ısısının damgası şu an vücudumda iz diye bulunabilirdi. Üstelik araya hafta sonu girdiğinde bile rahat durmamış, bana sürekli uygulama üzerinden elbise fotoğrafları atmıştı. Çareyi onu engellemekte bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEHZAT'IN HERASI
Roman d'amourDoktor/öğrenci temalıdır, yaş farkı içerir. Bir tık yetişkin içerik barındırıyor olabilir. İlk bölümler textingtir. . Başlangıç tarihi: 07.04.24