"Aklım almıyor," avuç içimi kapının tırtıklı yüzeyine daha çok yaslayıp alnımı da birkaç santim ötesine yeniden dayadım. Dakikalardır bu kapının önündeydim ama hiç giresim yoktu. Geçtiğimiz üç günü anımsadıkça bunalıyordum. Resmen o geceye dair hiçbir şey hatırlamıyordu. Evine geliyordum, tavuk kesip dikiyorduk ve gidiyordum.
Burukça "Nasıl vardığımız noktadan daha geriye gidebiliriz?" diye mırıldandım. Sırtındaki 'HERA' yazısını görünce ne düşünmüştü mesela ya da görmüş müydü? Tırnaklarıma hüzünle baktım, "Kesinlikle derisini kazımalıydım."
Aslında o gece yeterince hasar verdiğimi düşünüyordum. Hatta dün bile boynundaki morluklar yerli yerindeydi. Fondöten denen şeyle vaziyetini ilk gün kapatmaya çalışsa da etleri dikerken terlediği için kısa sürede teninin gerçek halini görebilmiştim. Sonrada kapamakla uğraşmamıştı zaten.
"Sizi emdim hocam," derken asabiyetle tırnaklarımı kapıya vurdum. "Isırdım ve çizdim de. Beni nasıl unutursunuz? Hadi beni unuttunuz peki o zaman kim yaptı o morlukları size? Açıklasanıza."
Bunları yüzüne sormak o kadar çok isterdim ki... Aslında denemiştim ama bu konuda sandığım kadar da özgüvenli olamadığımdan çok yeltenmiş hiç başarılı olamamıştım. Ne denilebilirdi ki?
"Hocam, bir ısırık daha alabilir miyim?" mi?
Sesli bir şekilde konuşmamın ardından muzipçe gülümsedim. Alnım yerine kafamı kapıya yaslarken şapşalca ayağımı yere vurup kendi kendime "Hiç fena olmaz." dedim. Gayet açıklayıcı bir teklifti. Niye kabul etmesindi ki?
Aptal aptal gülümsemeye devam ederken nihayetinde silkelenerek kapıya yaslanmaya son verdim. "Boş boş hayaller kurma Hera, akla yatkın şeyler düşün. Gerçi o gece bile akla yatkın değilken sonradan nasıl bulabileceksen?" kendimi yargılamak ve yaptığım şeylerden pişman olmak tarzım olmadığı için kısa sürede son sözümü unuttum.
İçeriden gelen adım sesleri kulağıma ilişirken "Belki de şairin de dediği gibi yapmalıyım." dedim. "Bir gün yolunu yitirirsen, eski yolunu bulmaya çalışma, yeni bir yol ara kendine. Kesinlikle kendime yeni bir yol aramaya başlamalıyım."
Behzat hocaya giden bir yol.
Adım seslerinin yaklaşmasıyla o açmadan hemen önce elimi kaldırdım ve sanki bilmem kaçıncı defa yapıyormuşçasına kapıyı tıklattım. "Yeni bir yol," dedim, içimden, "Yeni bir yol bulmalıyım."
Kapı açıldığı gibi gördüğüm suretle derin bir nefes alıp verdim. "Kaç saattir burada bekliyorum hocam," vücuduyla pervaz arasındaki boşluğu fırsat bilerek içeri girdim. "Bir an dedim ki 'Evde değil herhalde'"
"Kapıyı yeni çaldın." deyip kapıyı kapadı.
Sırt çantamı askılığa astıktan sonra içerisindeki saklama kabını çıkardım. İçerisinde otuzdan fazla kurabiye vardı, neden mi? Çünkü ön sevişme yaşadığımız geceyi takip eden gün yine bir saklama kabıyla gelmiştim. Babamla yaptığımız kek ve küçük pastalardan içinde vardı. Behzat hocanın hiçbir şeyi hatırlamadığını fark ettiğim andan önce saklama kabını çıkardığım için durumu toparlamak adına "Yalnız yaşadığınız için yiyecek bir şeyler getirmek istemiştim, yanlış mı düşünmüşüm?" demiştim. O da "İyi düşünmüşsün." diyerek beni zora sokmamıştı.
O günden beri de bir şeyler getiriyordum.
"Size yatırım yapıyorum," bir yandan fısıldarken bir yandan tebessüm ettim. "Kesinlikle benim olmanız gereken konular var."
"Kiminle konuşuyorsun?" demesiyle çantamın fermuarını hemencecik çekip ona döndüm. Saklama kabını iki elimde tutuyor, yüzüme en masum ifademi yerleştirirken kutuyu ileriye uzatıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEHZAT'IN HERASI
RomanceDoktor/öğrenci temalıdır, yaş farkı içerir. Bir tık yetişkin içerik barındırıyor olabilir. İlk bölümler textingtir. . Başlangıç tarihi: 07.04.24