kırk iki

4.5K 379 27
                                    

Bölümle alakasız yorumlar yapmayın.

.

"Üç yıl," parmaklarımı tırtıklı koyu kahverengi kapının üstünde gezdirdim. "Üç koca yıl ilişki yaşamışlar." hala aklım havsalam almıyor. Benim en uzun ilişkim iki hafta bile sürmemişti. Çabuk sıkılırdım. Peki ya Behzat? Onun ilişkisi nasıl bu kadar uzun sürmüştü? Beş gün önce, bu olaya kulak misafirliği yaptığım ilk an, durumun vahametini anlayıp bana gerekli açıklamayı istemesem bile yapmıştı. "Çok görüşmezdik," demişti, "Aslında daha erken ayrılmamız gerekirdi ama vakit bulamadık." da demişti. Serap'la ilgili gözlerinden bir duygu kırıntısı bile geçmemişti.

Ama yine de ne bileyim, iki insan nasıl ayrılmaya vakit bulamaz?

"Burada ne yapıyorsun?" Bilgehan'ın sesiyle dönüp bir anlığına arkama göz attım ve geri önüme döndüm. Alnımı yine kapıya yasladım, parmaklarımı ise kapının üzerinde gezdirmeyi sürdürdüm. "Behzat hoca seni azarlamak için mi çağırdı? Bundan dolayı mı moralin bozuk?"

Olumsuz mırıltılar çıkardığımda iç çekti. "Peki," yanıma gelip omzunu kapıya yasladı, "Bu iyi haber." ona kaçamak bakışlar atarken ne demek istediğini algılamaya çalıştım. Gözlüğünü burnuna doğru itti. Omuzlarını dikleştirdi. "Madem bir hocadan azar yemek üzere değilsin o halde tam şu an sakinsin demektir." lafları ağzından tane tane çıkarmasına karşın "Neden bahsediyorsun, açık konuş." dedim.

"Baban," deyip es verdiğinde o tarafa döndüm. Omzumu tıpkı onun gibi kapıya yasladım. "Ne olmuş babama?" merakla suratını incelemeye başladığım sırada içimde ufak bir endişe belirdi. "Söylesene," dedim, yumruk yaptığım elimi koluna hafifçe vururken, "Ne olmuş babama?"

İçine stresli bir nefes aldı ve bir süre geri vermedi. "Bilgehan!" 

İşte şimdi geri verdi. Panikle etrafını kontrol edip bana baktı. "Kızım her yer hoca kaynıyor," sesimin dozuna takılmasına aldırış etmedim. Elini dudaklarına götürdüğü esnada bana yaklaştı. "Azıcık daha sessiz olamaz mısın?"

 Bastıra bastıra "Babama ne olmuş?" diye sordum.

"Bir şey olduğu yok." sıkıntıyla yaslandığımız kapıya baktı, sanırım tam şu an Behzat'ın çıkıp bizi kovmasından korkuyor, umursamadım.

"Ağzında ne geveliyorsun o zaman?"

"Baban kantinde seni bekliyor." deyince geri çekilip omuzlarımı dikleştirdim.

Malum geceden itibaren babam birçok kez benimle iletişime geçmeye çalışmıştı. Fakat her defasında onu görmezden gelmiştim. Aradığında açmamış, mesaj attığında dönmemiş, fakültenin önünde arabasıyla beklediğinde görmemiş ve bana haber yolladığında duymamıştım. Şimdiyse günler sonra fakültenin içine girebildiğini işitiyorum. İçimdeki muhteşem kırgınlık gün yüzüne çıktığı, özlemden ayrı olarak.

"Sana bana haber vermeni mi söyledi?" dalgın bir edayla zeminden aldığım bakışlarımı Bilgehan'a çevirdim, "Eğer öyleyse," lafımı "Babanla konuşmadık." diye böldü. "Kantinde öylece tek başına otururken gördüm. Elinde bir takke vardı, düşünüyordu."

Şaşkınlıkla "Takke mi?" diye sorduğumda başını ağır ağır sallayarak "Evet, takke." dedi. "Başta ben de şaşırdım. Sonra onun Lodos amca olduğunu hatırladım. Büyük ihtimalle 'Takkeni al, önüne koy ve düşün.' sözünden ilham almış. Düşünceli, üzgün ve şirin gözüküyordu. Ben çıkarken birkaç kızın onunla konuşmak için yanına gitme planı yaptığını duydum ama o tek bir kızı bekliyor gibiydi."

BEHZAT'IN HERASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin