"Üü-ürü!"
Kafamın içinde yankılanan sesle suratımı ekşittim. Ya beynim bana ciddi bir oyun oynuyordu ya da bu horoz yine sabahın dördünde ötmeye başlamıştı. "Üü-rüü!" yine aynı sesi işitsem de aldırış etmemeye çalışarak yattığım daracık alanda yan dönüp uyumaya kaldığım yerden devam ettim.
"Üü-rüü!"
Gittikçe yükselen çığırtıya karşı direndim. Gözlerimi sıkıca yumup uykunun sıcak kollarına kendimi bırakmaya çalıştım. Bu defa hiç saat dörtte kalkıp horozu eğleyecek enerjim yoktu. Birkaç saniyelik çabamı horozla eş zamanlı olarak öten zil bozunca sakin kalmaya çalışarak iç çektim ve gözlerimi araladım. Kendi kendime "Sadece sabrını sınıyorlar Behzat." dedim.
Art arda çalan zille doğrulup çıkardığım tişörtümü yerden bir hışımla aldım ve düzelte düzelte kapıya ilerledim. Tişörtü kafamdan geçirip giyindiğim sırada kapının oradan gelen "Behzat açsana, yabancı değilim! Aç ulan dün ne yaşandı bilmeye hakkım var!" sözlerini duymayı beklemiyordum.
Kapıya vardığım gibi kulpu indirip hızla açtım ve Levent'e "Ne saçmalıyorsun?" diye sordum. Beni görünce kaşları çatıldı, uzanıp mavi güneş gözlüğünü çıkardı ve yüzümü inceledi. Üzerime doğru gelip elini çeneme sardığında "Levent ne yapıyorsun?" deyip elini itmeye kalktım ama elime vurdu. Amacına anlam veremediğim sıralarda yüzümü sırasıyla sağa sola çevirerek saçma sapan mırıltılar çıkarmaya başladı.
"Hm," dedi, boynuma dikkat kesilirken, "Acaba ressam burada ne anlatmak istemiş?"
Tişörtümün yakasını tutup aşağı çekmeye yeltenince az öncekine göre nahif bir tavırla elini ittirdim ve "Derdin ne?" diye sordum. İnatla vücudumun açıkta kalan yerlerine bakmaya devam edince bıkkınla nefes aldım. Kollarıma uzun uzadıya süzerken piçimsi mırıltılar çıkarıyordu. Dönüp kollarımda ne bok var diye baktığımda gördüğüm izlerle afalladım.
On yaşında olsam 'kalemle çizilmiş gibi' derdim ama otuz beş yaşındaydım ve bunların az buçuk ne izi olduğunu kavrayabiliyordum. Levent'in saniyeler önce incelediği boynum aklıma gelince hızla içeri girdim. O da peşimden geliyordu. Askılığın oradaki aynanın önüne geçip durdum.
Durmaz olaydım.
Levent, muzip bir tavırla "Boynunu niye dişlemiş ki?" derken sinirlerimi kontrol etmek için üstün bir gayret gösterdim. Yanaklarımdaki belli belirsiz tırnak izleri, çene hattımın üstünde bitiyordu. Boynumun azımsanamayacak bir kısmı mordu ve onun da dediği gibi diş izleri mevcuttu. Tişörtümün yakasını aşağı çektiğimde izlerin bitmediğini gördüm.
Tişörtümü yerden alırken düşündüğüm benim dün gece sıcaklanıp çıkardığımdı ama şu an fark ediyordum ki olaylar hiç düşündüğüm gibi seyretmemişti. "Sana eşlik etmek istediğinde böyle bir şey yaşayacağınızı bilemedim. Bilseydim daha önce bir araya gelmeniz için elimden geleni yapardım. Hasss," abartılı bir nidayla konuşan Levent'le aynadan bakışlarımız kesişti. "Kız seni yemiş."
Tişörtümün yakasını usulca bırakıp büyük bir sükunetle onu onayladım. "Kız beni yemiş."
"Yemiş tabii, baksana haline-" lafını bölen yegane şey ona dönüp gömleğinin yakalarına yapışmam oldu. Gözlüğü bir tarafa savrulurken oraya dönüp baktı ve "Ne yapıyorsun?" diye tedirgin bir ifadeyle sordu.
"Asıl sen ne yapıyorsun?" yakalarını daha sert kavrayıp "Başkasına karşı duygularım olduğunu bildiğin halde neden yapıyorsun!" diye bağırdım. Sonunda dayanamayarak yumruk yaptığım elimi kaldırdığımda kafasını birden iki yana sallamaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEHZAT'IN HERASI
RomanceDoktor/öğrenci temalıdır, yaş farkı içerir. Bir tık yetişkin içerik barındırıyor olabilir. İlk bölümler textingtir. . Başlangıç tarihi: 07.04.24