ikinci kitap / giriş - dört ay sonra

1.6K 224 47
                                    

"Miller's Girl'ü izledin mi?" sözleriyle eş zamanlı olarak omzuma konan kolla ufaktan irkildim. Bulunduğumuz katın hocalara ayrılan kısmındaydım. Haftalardır olduğu gibi burada Behzat'ın odasından çıkmasını bekliyordum. Nedeni açıktı. Gündüz vakti erkenden gelip masasına koyduğum kurabiyeleri yemiş mi yoksa yemeyip yine çöpe mi atmış diye kontrol ediyordum.

Her güne aynı umutla başlamam babama göre zaman kaybı, Levent hocaya göre çaresizlik ve Melodi'ye göre romantikti. Okan hocanın umurunda değildi. Zaten o değil miydi telefonumu alıp Behzat'la olan mesajlarımı silen? Birde karşıma geçip Behzat'ın hayatını bu defa mahvetmememle ilgili nasihat çekmişti. Ondan nefret ediyorum. Hayatımıza karabulut gibi çöken Neslihan ve Serap karısından da aynı şekilde.

"İzlemedin mi? Öyleyse bence en iyisini yapmışsın. Hem insanları öğretmen-öğrenci ilişkisi izleteceğiz diye kandırdılar hem de doğru düzgün bir sevişme sahnesi yazmadılar. Gerçi o öğretmeni oynayan adamın hiçbir albenisi yoktu. Karısıyla olan sevişme sahnelerini atladım, düşün. Bu arada," Melodi'nin yan tarafımdan dur durak bilmeden film yorumlamasına karşın "Melodi, nefes al." dedim.

İçine derin bir nefes alıp verdi. "Bu arada öğretmenle öğrencisi sonda birlikte olmuyorlar. Jenna kaltağı sanki öğretmeniyle sevişmek isteyen o değilmiş gibi gidip adamı şikayet ediyor. Üstelik adam sevişmek istemedi diye! Böyle son mu olur Hera?"

"Kesinlikle olmaz," diye mırıldandığım sırada Behzat'ın kapısı açıldı. O koca bedenini görmek kalbimde bir şeylerin kıpır kıpır olmasına neden oldu. Odadan çıktıktan sonra kafasını yan taraflarına üşüşen asistanlara çevirdi. Boynunun açıkta kalan kısmına bakıp dudak büktüm. Onu öpmeyeli tamı tamına yüz yirmi dokuz gün oluyor. 

O gün o özel hastanede bazı şeyleri idrak etmem zaman alsa da sonunda etmiştim. Ettiğimin ertesi günüyse ona kendimi hatırlatmaya çalışmıştım. Hep önüme Okan hoca çıkmıştı. Üstelik sadece hastanede değil, yaz tatilinde her Behzat'ın kapısına tünediğimde Okan hocayla karşılaşmıştım. Bana nazikçe gitmemi söylemişti. Gitmemiştim. Behzat'ı alıp tatile çıkmıştı. Levent hocayla peşlerinden gitmiştik. Ancak orada da Behzat'ı göstermemişti.

Behzat'a gelirsek o böyle bir ilişki yaşayabildiğine hiç inanmadığı için kendine bu konuda tek doğruyu söyleyen Okan hocanın her sözüne inanıyordu. Ne doğru ama!

"Bence o da korkuyor," Melodi'nin çıkarımıyla suratımı ekşiterek "Benden mi?" dedim. Başını onaylarcasına salladı. Koridorun diğer tarafından giden ilgi odağım görüş açımızdan çıktığı vakitlerde aynı anda dönüp Behzat'ın arkasından baktık. "İzlediğim filmde öğretmenin de öğrenciye karşı hisleri vardı ama yanlış olduğunu biliyordu ve hayatının tepetaklak olmasından korkuyordu. Behzat hoca da,"

"Behzat beni görmüyor, Melodi." diyerek sözünü kestim. 

"Yanılıyorsun," dedi, hızla, "Seni görüyor. Ona bakmadığın zamanlarda her daim sana bakıyor."

"Ona bakmadığım bir zaman yok." diye hatırlatmada bulunduğumda "Ha," diyerek omuzlarını düşürdü. "Ha," önüne döndü ve Behzat'ın gittiği yere kitlendi. "Ama sen de hiç teselli verdirmiyorsun ki canım."

"Teselliye ihtiyacım yok." umutsuzluk dört bir yanımı kaplamışken belki bir nebze ihtiyacım vardı ama ne çare. Kendime gelmek adına silkelendim. "Benim küçük bir işim var," deyip Behzat'ın odasına yöneldiğimde benimle birlikte o da harekete geçti. Sarı saçlarının aniden dönmesiyle koluma çarpması sonucu anlık ona baktım. "Sen nereye?"

"Tek başına depresyona girmeni kaldıramıyorum." en az benim kadar iyi o kurabiyelerin çöpe gittiğini bilmesi canımı sıktı. Gözlerim ister istemez dolarken "İyi, gel." dedim ve yürümeye başladım. Arkamda kaldı. Behzat'ın odasını yarıladığım vakitlerde aradaki mesafeyi kapatırcasına koştu. En nihayetinde sırtıma vurarak "Üzülme. Ben inanıyorum, bir gün her şey eskisi gibi olacak." dedi.

"Ben de inanıyorum," diye fısıldayarak kapıyla aramdaki mesafeyi kapadım. Etrafıma sağıma soluma bakmaksızın elimi kaldırıp kapıya rastgele vurdum. İçeride kimsenin olmadığını bilmeme rağmen yaptığım bu hareketle Melodi "Sen ne şeytansın." dedi. "Asıl şeytan Okan hoca!" diye çıkışarak kapı kolunu tutup indirdim. Girebileceğim kadar bir aralık açıp içeri girdim.

"Acaba Okan hoca neden öyle yapıyor?" konuşa konuşa arkamdan gelen biricik arkadaşım kapıyı kapamayınca "Melodi!" diye uyarıda bulundum. 

"Yine ne oldu be!" 

Ansızın yükselince şaşkınlıkla ona bakarak kapıyı işaret ettim. "Kapatmadın."

"Ha," deyip arkasını döndü. Kapının oraya gidip üstüne örttü. Bu hareketiyle rahatlayarak Behzat'ın masasına yürümeye devam ettim. Görünürde olmayan kurabiyeler, içime yavaştan oturmaya başladı. Masaya ulaşınca çekmecelerini bir bir açtım. Birincisinde yoktu, ikincisinde yoktu, masanın diğer tarafındaki çekmesini açtığımda onda da bulamadım.

Çekmeceyi tam kapatacakken gözüme içerisindeki kağıt çarptı. Behzat'ın el yazısıyla yazılmış olan "Kadınların Hoşlandıkları Hediyeler," adlı listeyi uzanıp aldım. Karalar gibi yazmıştı. Birde üstüne doktor yazısıyla yazdığı için anlaşılması gittikçe zor oluyordu. Okuyabildiğim kadarını okudum. "Kişiye özel kalpli kupa, kişiye özel çerçeve, buket,"

"O ne? Ne yapıyorsun?"

"Boynuzlarımı cilalıyorum," kağıdı eski yerine koyup çekmeceyi kapadım. Melodi birkaç şey söylese de dinleyemedim. Masanın altına yerleştirilen ağzı kapalı çöp kutusunu uzanıp kendi tarafıma çektim. Pedalına basıp kapağı açtığım saniye görüş açımda kurabiyelerim belirdi. Bugün devamlı hasta baktığı için odasına girmeye pek vakti olmamıştı. Bundan dolayı çöpte bir tek benim kurabiyelerim, altında veya üstündeyse hiçbir şey yoktu.

"Ama biliyor musun," dedim, ayağımı pedaldan çekip çöp kutusuna geriye gitsin diye tekme atarken, "Böyle giderse bir gün gerçekten bitecek. Ben de onu unutacağım öyle kalacak dımdızlak."

Çöp kutusunun çıkardığı gürültüyle birlikte Melodi "Yavaş ol," manasında ellerini kaldırdı. Bu odada durduğum sürece sakin olamayacağımı bildiğimden son kez çekmeceye baktıktan sonra kapıya doğru yürümeye başladım. Melodi, odanın ortasında dikilmektense peşime takıldı. "O kağıtta ne yazıyordu?" diye sordu.

"Boş versene, gidip şu senin porno yıldızını izleyelim."

Heyecanla "Michele Moronne'yi mi?" dediğinde olumlu mırıltılar çıkararak kapı kolunu tutup indirdim. Karşımda daha az önce sessizce yolcu ettiğim adamı görmeyi beklemediğim için sendeledim. Arkamdan gelen "Şimdi sıçtık." fısıltısına normal zamanda katılırdım ama şimdi hiç normal bir zaman değildi. 

Behzat'ın o ölüp bittiğim yüzüne iğrentiyle baktım. Benden önce "Odamda ne işiniz var?" diye konuşunca dilimin ucuna kadar gelen bütün kelimeleri yuttum. Sağ tarafındaki asistanına dönüp kısa bir bakış attıktan sonra yeniden Behzat'a kitlendim.

"Umarım bir gün pişman olmazsın."

BEHZAT'IN HERASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin